|
|
|
Kimden:
LA ViDa Es LA Novia De Muerte
13.05.2021 11:40:07
Kime:
..nino
|
|
“ İnsanlar kocaman adamlar gibi konuşan, küçücük çocuklardır aslında ” diyor şair.. ona hak vermemek elde değil.. Kocaman adamlar gibi konuşan küçücük çocuklarız aslında.. Bir farkla ki, artık yaşam deyince ışıldamıyor hiçbirimizin gözbebekleri.. Hayat deyince bir volkan tutuşmuyor, bir orman yanmıyor yüreklerimizde… Aşk deyince sarsılmıyor vücudumuz, bir bitimsiz alev yanmıyor kalbimizde.. Coşkun bir ırmak gibi değil artık damarlarımızda devinip duran kan… En azından sonunun hiç de bize anlatılanlar gibi olmadığını biliyoruz masalların |
|
|
Kimden:
LA Vida Es LA Novia De Muerte
20.05.2014 21:13:56
Kime:
estar contigo.es como un sueno
|
|
Aşkların en güçlüsü ve bir o kadar da iğrenç olanıdır platonik aşk.Hemen hemen herkese hayatı boyunca en az birkaç kez nasip olur bunu yaşamak...Kimi geçmişinde yaşadığı platonik aşkları tebessümle anımsar,kiminin ise canı bu anılar yüzünden hala yanmaktadır...Kimisi hala yaşamaktadır bu duyguyu,umutsuzca beklemektedir aşkının platonik değil gerçek olmasını...
Birine platonik olarak bağlandığınız,aşık olduğunuz zaman her yerde ve her zaman onu düşünürsünüz...En alakasız ve yersiz zamanlarda bile...Yarın vizeniz vardır,fakat siz önünüzdeki kağıda onun ismini karalamaktasınızdır...Çok önemli bir toplantıda konuşma yapacaksınızdır,ama siz konuşmanızın içeriğini değil,’o’nunda acaba izlemeye gelip gelmeyeceğini düşünürsünüz.
Gördüğünüz birçok kelime size o’nun ismini çağrışım yapar..Yolda duyduğunuz birçok ses sanki o’nun ismini fısıldıyordur kulağınıza...Çevrenizdeki her güzel varlığı o’nunla kıyaslarsınız ve tabi sizin için en güzel olan asla değişmeyecektir...
O’nu görmek ve hep yanında olmak istersiniz...Sizdeki bu görüşme isteğinin çeyreği bile o’nda yoktur..Bu durum sizi oldukça üzer ama bu sizi o’ndan soğutmaya değil tam tersine o’nu gözünüzde büyütmenize yarar.Çünkü o size soğuk davranmaktadır,o ulaşılmazdır,mükemmeldir,Allah’ın yaratırken en özen duyduğu varlıklardan biridir.Fakat siz sıradan birisinizdir,onu seven basit bir insan...Ona sevdiğinizi söyleyebilecek güveniniz bile yoktur kendinizde.Onun gibi bir varlığa siz nasıl olur da aşkınızı itiraf edersiniz ki...En iyisi haddinizi bilmek ve onu uzaktan sevmeye devam etmektir...İçinizdeki o vazgeçmediğiniz küçücük umudunuzla birlikte..
Belli bir zamandan sonra kendinize olan saygınızı da kaybedersiniz..Özgüveniniz yerle bir olur...Sürekli onun ismini sayıklarsınız...Tüm sosyal çevrenize ondan o kadar çok bahsedersiniz ki artık başka bir konu konuşmaz olursunuz...Hayatınız artık ondan ibarettir...
Onu görebilmenin verdiği heyecanla MSN’yi açarsınız.Onu göremezseniz çevrimdışı durumda pusuya yatarsınız.O girince de ’hemen ondan sonra girmiş olmayım,çakmasın’ diye düşünür,biraz daha beklersiniz.Sonra durumunuzu çevrimiçiye getirir ve ondan küçücük bir ’slm’ beklersiniz.Fakat o ’slm’ gelmeyecektir.Bir süre daha beklersiniz,sonra dayanamayıp siz slm verirsiniz ve kısa bir sohbet edersiniz,fakat bu konuşma asla sizi tatmin etmez.Çünkü bu konuşma hayal ettiğiniz gibi değildir ve olmayacaktır da...
Bazen kafayı çektiğinizde ya da biri size gaz verdiğinizde ona açılmaya niyetlenirsiniz...Karşınıza alırsınız onu fakat konuya giremezsiniz.Çünkü o gayet sakin ve soğuk davranışlar sergilemektedir.Birazcık yakınlık gösterse ’Seni Seviyorum’ cümlesi ağzınızdan dökülüverecektir ama olmuyordur işte...Onun için siz, sadece sıradan bir arkadaşsınızdır ve bu böyle olmaya devam edecektir ama siz bunu bilemezsiniz çünkü ona aşkınızı itiraf edip cevap almadığınız süre boyunca o içinizdeki umut, küçücük de olsa devam edecektir...
Bazen karşınıza almaya bile cesaretiniz yoktur...Msj atmak istersiniz.Msjı hazırlarsınız,fakat gönder tuşuna basamazsınız.Elinizin teri telefonun içine sızana kadar bu beyninizle çatışmanız sürer,fakat gönder’e basamazsınız,yine bir sonuca varamazsınız...
Bu süreç aylarca devam eder...Aylarca sosyal hayattan kopmuş,bunalım bir şekilde gezersiniz...Sadece nefes alabilen,konuşabilen ama düşünemeyen moron bir vücuda dönüşürsünüz...Çevrenizdeki insanlar bile artık sizin için endişelenmeyi bırakmıştır...’Üzme kendini,sana ondan iyisini buluruz’ diyen sesler bir bir kayboluyordur,insanlar sizden elini ayağını çekiyordur...
Belli bir zaman sonra kendinizde farklılık hissedersiniz...Artık siz de ondan soğumuşsunuzdur ve onu eskisi kadar düşünmüyorsunuzdur...Aradan bir süre daha geçer...Artık bilinçli düşünmeye başlarsınız tekrar,hayata dönersiniz adeta...ÇÜNKÜ artık siz ’o’na değil aslında kafanızda yarattığınız hayalinize aşık olduğunuzu farkedersiniz..O sadece sizin hayalinizin,kafanızda yarattığınız o mükemmel varlığın hayattaki yalancı bir yansımasıdır...İşte o an gözünüzde büyüttüğünüz o’nun, gerçek o’ndan ne kadar farklı olduğunu anlarsınız.Aslında sıradan olan siz değilsinizdir,platonik olarak sevdiğiniz o kişidir..Bunu farkedersiniz...Kendinizi toparlarsınız ve onla aranızda iletişimi tamamen koparmaya karar verirsiniz...Aylarca durmadan düşündüğünüz bu kişi,sizin sıradan bir arkadaşınız bile olmayı haketmiyordur çünkü...O sizin gibi birinin kıymetini bilemiyecek kadar zavallıdır aslında...Siz ondan değerlisinizdir,o sizin kısa bir süre hoşlandığınız gereksiz bir karakterdir sadece...
Siz onu silmeye karar verdiğiniz an, o garip bi şekilde size yakınlaşmaya çalışır..Çünkü aylarca ona gösterdiğiniz ilgi hoşuna gitmiştir ve bunun bitmesini istemiyordur belki de ...Belki de size soğuk davrandığı için pişman olmuştur,kim bilir...Ama sizin için bu da önemli değildir..İçinizdeki hayranlık artık yavaş yavaş nefrete dönüşmüştür ve bir zamandan sonra farkedersiniz ki onu hayatınızdan çıkarmaktan başka bi isteğiniz kalmamıştır...En kısa zamanda bu hayatınızdan çıkarma planını devreye sokar ve başarıyla uygularsınız...Ve işte o an hayatınızın birkaç ayını onun için nasıl gereksiz harcadığınızı anlarsınız...
Hayatta hiç kimseye haketmediği değeri vermeyin...Unutmayın,hayattaki en değerli varlık kendinizsinizdir... |
|
|
Kimden:
LA ViDa Es LA Novia De Muerte
09.04.2014 13:01:43
Kime:
la vida es la novia de muerte
|
|
Çocuktuk... Hiç büyümeyecekmişçesine yaşadık hayatı.. Özümseyerek.. Yaşadığımızın farkına vararak.. Bir yanı hep özlemlere de dayansa, iğreti dursa da hep bir yanı, tozpembe sevdalarla bezenmiş masalımsı bir dünyamız vardı. Bir de bizi hep ayakta tutan, yüzümüze gülücükler konduran, hayatı yaşanılabilir kılan umutlarımız…
Özlemlerimiz akıp giderken avuçlarımızın arasından, kimse ansızın büyüyeceğimizi söylemedi bize… Öylesine çabuk, öylesine hızlı büyüdük ki biz geride, ne almayı o en çok düşlediğimiz mavi bisiklet, ne de çokluğuyla övünüp durduğumuz rengârenk misketlerimiz kaldı… Unutuverdik sanki bir anda ezbere bildiğimiz tüm masalları. O hayal ile düş arası ilk yürek burkuntularımızı, tokat yemeden döktüğümüz ilk gözyaşlarımızı… Aşkın kulakları sağırdı.. Ya da biz ona duyurabilecek kadar yükseltemedik sesimizi…
“ İnsanlar kocaman adamlar gibi konuşan, küçücük çocuklardır aslında ” diyor şair.. ona hak vermemek elde değil.. Kocaman adamlar gibi konuşan küçücük çocuklarız aslında.. Bir farkla ki, artık yaşam deyince ışıldamıyor hiçbirimizin gözbebekleri.. Hayat deyince bir volkan tutuşmuyor, bir orman yanmıyor yüreklerimizde… Aşk deyince sarsılmıyor vücudumuz, bir bitimsiz alev yanmıyor kalbimizde.. Coşkun bir ırmak gibi değil artık damarlarımızda devinip duran kan… En azından sonunun hiç de bize anlatılanlar gibi olmadığını biliyoruz masalların…
Ah masallar… Hani o sonları hep “ sonsuza dek mutlu yaşamışlar…” diye biten çocuksu hikâyeler… Çok şey kazandırdılar bize, bir o kadarını da çaldılar çocukluğumuzdan… Masallardan öteye acımasız bir hayat kaldı ellerimizde… Acımasız ve insafsız… İnsanların sonsuza kadar mutlu yaşayamadıklarını çok sonra, büyüyünce, öğrendik… Aslında hiç yaşamamışlardı o bize anlatılanlar… Ne Fareli Köyün Kavalcısı, ne Küçük Prenses, ne de El-Romano, Sindrella…
“ Sakın çocukluk edip de büyüme yavrum ” demişti oysa Fatih amcamız bir zamanlar… Söyler misin Şimdi “ Türkü Baba ” büyümemek mümkün mü? Hep çocuk kalmak elinde mi insanın…
Bir şeyler yarım kalıyor hep.. Bir yanımız boşlukta... Soluyor renklerin rengi, kuşlar uçmuyor, kelebekler konmuyor artık sıtmalanan yüreklerimize… Gözlerimiz daha nemli, gözyaşlarımız daha çok isyankâr şimdi…
Hani verseler rüyalarımızı bir an.. O çocuksu, o saf, o tertemiz haliyle… Sımsıkı yumup gözlerimizi dünyaya.. Uyusak bir nebzecik.. Daha mutlu uyanırdık o zaman biliyorum…
Umut dolu… Hayat dolu… Aşk dolu…
“ Son insan yürüyor Tut elimden kaçalım Bizi kimseler görmesin Arayanlar bulmasın Tren duvarları sarsmasın Yürek bu kadar hızlı çarpmasın Kan böylesine hızlı akmasın —Aşkın kulakları sağır Sesi boğuk olmasın…” |
|
|
Kimden:
LA ViDa Es LA Novia De Muerte
18.08.2012 21:36:53
Kime:
** GizemLi 1 GüzeL **
|
|
Sözcükler bir “hoşça kal”ı söyleyebildiği kadar bir “seni seviyorum” da taşır içinde. Titreşir harfler kendi büyüsüyle, can çekişir. Her şey farklıdır yeryüzünde yüz güzellikleri bile farklı farklıdır insanların. Hayatımıza giren herkesin farklı sebepleri vardır gönlümüzde taht kurmalarının, sonraki zamanlarda nefretimizi sahiplenmelerinde de olduğu gibi. Her yeni bakış başka bir anlam taşır gözbebeklerimizde. Ayrılığın bir gün sonrasındaki o hüzün ve kırılmışlık kadar azizdir vuslatın arifesi. Zor aşkların, kavuşamamaların en can alıcı noktası birbirine yalnızca iki kişinin anlayabileceği bir bağla bağlı olmaları ve o bağ sayesinde ayakta kalmalarıdır. Bilimin açıklayamadığı o bilinmezlikteki en büyük sır ayrı kalmanın verdiği müthiş haz ve acıdır. Yaşam kaynağıdır şairlerin suyudur, ekmeğidir. Kimi zaman da o dönemin en zor şartlarında bile bir parça ekmeği bir tutam tuza bandırıp yemektedir onun lezzetli, eşi bulunmazlığı…
“ Seviyorum seni, ekmeği tuza banıp Banıp yer gibi” dediği gibi Nazım Hikmet’in.
Hayatın sonu ile başı bellidir yazılı romanlarda. Beklenmedik sonlar vardır masallarda, olağanüstü hal ilan edercesine kaptırıveririz kendimizi esaretine son nasıl biterse bitsin kimsenin anlayamadığı bir hayret ünlemi sığışır her konuşmamıza. Bir takdir alkışı kopar ardından. Ve nihayetinde bitişi olmayan hayaller ilişir hücrelerimize. Hiç bizimle olamayacak insana dair olsa da hayallerimiz onu vazgeçilmez kılandır uzaklığı, ulaşılmazlığı. Bizim olamayacağını bilsek de yaşantımıza umut ekendir hayallerimiz. Vazgeçilmez oluruz birileri için de. O hep gizli kalacak olan belki de. Çekimser yüreklere yerleştiysek eğer bir o kadar uzun sürer farkındalık. Bir o kadar çabuk gelir kopuşlar. Bir o kadar çabuk kapılırız rehavetine yalnızlığın ve bir o kadar alışırız yalnızlığımıza. Bir süre yeni birlikteliklere saygı duyan bireyler olsak da en ufak bir kıvılcımda atarız ilk adımı önden geriye. Sobe olmamak için aşka. Yanmaktan korkarız çünkü. Yanılmaktan korkarız kendi doğrularımızda.
Bir çocuk Asya’da doğsa çocuktur, Avustralya’da da. Bir insan Türkçe konuşsa da insandır Japonca da. Aynı dünyada oldukça birdir insanın kimliği. İyilikte, kötülükte olduğu gibi aynıdır duyguların hüviyeti.
Kapalı kapıların, büyük düşmanlıkların ırkçılığın faşizme varan boyutları yoktur aşkta. Kalpler bir yola çıkınca beynin sınırlarını zorlamaksızın yerleşirler başka bir kalbe dil, din farkı gözetmeksizin. Kültürel farklılık büyük bir sorun olsa da azize ilan edilir aşk. Başka zamanlarda büyük bir sorun addedilen bu farklılıklar bir hiç kalır onun gözünde. Ufalır, ufaldıkça kaybolur silueti.
Büyüdür Aşk. En büyük falcıların bile hiçbir muskayla alt edemediği. Kehanetlerin en gerçeği söylenenlerin en sahtesidir. Tensel bir birleşmeden öte iki çift gözün buluşmasıdır sabahın ayazında. Mevsimler günü birlik değişir onun dünyasında. Bugünkü kar erir sabahın güneşiyle baharı getirir çiçeklerin o eşsiz harmanlanmış kokusuyla.
Kördür aşk, göremez. Ne ırk ayırt edebilir ne de renk. Kaybetmiştir görme duyusunu ayrılıkla karşılaştığı günden beri. Ne güzelliği kıstastır yüreğinin ne de gözlerinin rengi. Aşk o gün bugün yolunu göremeyen bir abdalı olmuştur yüreklerin. Hiçbir pusula ibrelerini onun yönünü gösterecek kadar geliştirememiştir, hiçbir ulus engel olamamıştır çocuğunun başka bir dinden başka bir ulusa ait olan bir yüreğe kapılmasını. Evliliklerin birçoğundaki mutsuzlukların aynılıktan, basitlikten olduğunu gözden kaçırırız birçoğumuz. Göremeyiz sadeliklerin, monotonluğun sonunun hep hüsran, hep ayrılık olduğunu… Sonu hep acı olsa da anlık yaşamalı mutlulukları. Aşkı an içinde anlamalı uçmadan kucağımızdan. Yolcu ettiğimize bir kez daha dönüp bakmalıyız uğurlamadan. Gözlerine bir kez daha bakmalıyız aşkın. Pişman olsak da sonradan bir kazancımız olmalıdır her aşktan. Bencil bir koful gibi büyütmeden yüreğimizi. Yer açmalıyız ona olabildiğince, yarın arkasına bakmadan başını alıp gitse bile.
En amansız savaşlar bile en cesur savaşçıyla görkemleşir. En büyük aşklar sonu kaybediş de olsa cesur âşıkların yapılarıyla örülüdür dört bir taraftan. Başladı mı bitmez görülür yürek titreten kavuşmalar. Bitti mi düşmeyegörsün rüyalara, sancıları kabuk bağlar, büyür ve bir ur gibi yapışır yakasına ölüm. Kelimeler yetmez cümleleri bitirmeye. Suskunluk bir kısırdöngü içinde dönüp dolaştırır alakasız yollarda. Dinler farklı olsa da bütün dilekler aynı yolda dilenir yaradandan. Diller farklı olsa da gözler kimi zaman konuşan olur sözcükleri bile geçer bilgeliği. Mesafeler bir ulustan ötekine bir bağ olur yürekler arasında engel kalmaz okyanuslar. Ve hepsinden önemlisi aynı olan bir tek şey vardır dünyada “aşk” ne ehlileştiren ne de ehlileşebilen. Özgür aynı zamanda tutsak. Suskun bir o kadar da çığlık çığlığa. Pişman ve olduğu kadar memnun yaptıklarından. Yalnızdır aşk, kalabalıklar arasında. Dünya döndükçe yaşayacak ve öldükçe yeni bedenlerde tekrar dirilecek olan. Her zaman her çağda aynı olmuştur aşk. Aynı çılgınlıklar dizginleyememiştir hayranlığını, aynı bedenler yine tutsağı olmuştur onun. Farklı dillerde söyleyebilirken aşkımızı, farklı zamanları göz ardı ettik hep. Dengimizin arayışı içindeyken kendimizi kaybettik ve yanlış insana aşk dedik. Sonra bir gün amansız bir ayrılık ilişti kapımıza kör olduk. Ve nihayetinde şimdi aşkın romanını yazıyoruz yaşayarak, özetlerini okuyarak anlamaya çalışıyoruz onu. Farklılıklar hüküm sürse de dünyada, bir tek dünyada yaşatacağız onu, bir tek aynı noktamız olacak bütün dünyalılarla
Adı “aşk”… |
|
|
Kimden:
la vida es la novia de muerte
25.04.2012 23:14:37
Kime:
estar contigo.es como un sueno
|
|
Umutlarımız ve yitip giden gençliğimiz her biri bir yolculuğa çıkıyor. Gündüzlerden ve gecelerden geçen, sarp ve dikenli yollardan geçip vazgeçmediğimiz o koca Aşkımız ellerimizin arasından yitip giderken belki de bizlere gülümsüyordur. Koca bir okyanusun ortasındayızdır şimdi ne bir küreğimiz var yanımızda ne de bizi umutlara ulaştıracak sandal. Hayat aslında zamanın gelgitleriyle açılmış bir çukurdur, tıpkı yüreğimizdeki çizikler gibi… Sana söylemek istediğim o kadar çok şey varmış ki… Boğazım düğüm düğüm. Bu sonsuz boşlukta sana ve seninle giden yüreğime sesleniyorum. “Yoksulum buralarda, yüreğim çizik içinde kanıyor… Sen yoksun yoksulum buralarda sensizim nefesine hasret, tenine, sıcağına, sözüne hasretim. Benim olmayan sana…
“Derler ki… Bir insanı fark etmek için 1 dakika lazımmış. Onun hakkında fikir yürütebilmek için ise 1 saat. Ondan hoşlanabilmek için 1 gün, onu sevebilmek için 1 hafta ama bir şeyi yazmamışlar aslında, onu unutabilmek için bir ömür yetmediğini… Umudum bitmiş değil elbet rüzgar ve deniz taşıyacaktır emanetlerimi. Bekle canım, gün gelip güneşim bulacaktır seni. Akşamları balkona çık ve gözlerini kapat rüzgarım benim yerime öpecektir seni…”
Oysa şimdi Işığı sönmüş gözler, Karanlığın kıyısına uzanan... Ve de kanatları koparılmış yürekler, Alıp başını gitmekten uzak... Yaşamın kıyısında sevdanın uzağındayım, Sen yoksun burada korkuyorum tek başınayım. Bak yine bomboş ellerim, amaçsız usul usul ilerlerim, arkamda hep hayallerim, önümde karanlıkta ki bilmediklerim… Korkarım ben karanlıktan daha çok da yalnızlıktan, gelsen keşke arkamdan beklerim seni hiç korkmadan, şarkı söylemem korktuğumdan, kendimle konuşmam yalnızlığımdan, ilerlemem belki umudumdan, belki de kaçmak anılardan… Her gün o yüzden beklerim seni yüreğimin yanında, ne güneş ne fırtına esmemeli anılarda, oysa ki sen orada ben burada düşürdüğümüz geleceğimizi beklemekteyiz yaşamın kıyısında |
|
|
Kimden:
la vida es la novia de muerte
14.02.2012 20:02:34
Kime:
estar contigo.es como un sueno
|
|
Tendeki tuz yüreklere dökülünce, Yüreğin bedendeki gizli ayinidir. Aşk, bütün sınırların kesiştiği, Tanımlanamaz, suskun bir ilahidir…
Köpükten kulelerim vardı benim, toprakla örttüm üstünü, sevgileri aldım bir tek içinden. Duygularımı, sezgilerimi, korkularımı ve inançlarımı tıktım kafeslerine. Göğsünün çatal başlarında şehveti duyumsamak isterken gözlerinin bozkırlarında yittim.
Saçlarının dalgakıran uçlarında zemheriler doldu içerime. Serseri bir mayıncasına dolaştım çevrende. Gecelerden tuzaklar kurup, gündüzlerin ufkunda sevdalarımı sundum yüreğine. Hiç sorulmamış nice sorular üretip, hiç söylenmemiş kelimeleri türettim senin için. Mutun ve mutsuzluğun en çözülmez bozgunlarında yaşayıp, yalnızlığın kocaman halkasında günün kederlerinden içtin.
Sevinç bizim için güneşte dinlenen üzümlerin mahzende beklemesidir. Düş diye gördüğümüz nice güzellikler çağlayan bir ırmağın denize dökülüşüdür. Aşk güzelim, o asla tatmadığın aşk, her dokunuşta ölü bir beden gibi durduğun, anlamına ve tadına asla ulaşamadığın suskun bir ilahidir.
Beni iyi anlaman, ya da anlamaya çalışman, ara sıra gözlerini iri iri açman, asla büyüyemeyen çocuk yüreğinle sevdama kafa tutman, yeni bir tutkunun mozaik ışıltılarından başka bir şey değil. Sevdalar hep böyle başlar, ama hep böyle bitmez anlayacağın. Uzun bir kervan gibi güneşte yol almak, yasak sevişmelerin ininden uzak kalmak, bütün zamanların en denklemsiz sevgilerini bir kuşun kanadığını okşar gibi sevmek senin işin değil.
Böylesi bir dostluğun son nefesinde, bir kayığa binmiş kürek çekiyordum aşka. Buncadır hep ayrı dilleri konuşmuş, aynı düşünceleri tatmıştık belki de. Bundan böyle, adını asla koyamadığın ayrılıkların kentinde yaşayacak, geriye asla bakamayacağın yalnızlık yollarının kilometrelerinde aynalar arayacaksın kendine bakacak. Sorgularını yorumlayan dostlar gün inince denizlere, kaçacaklar senden birer birer.
Akrepler kemirirken yüreğini, yeryüzünün bütün tahta köprülerinden geçeceksin sen de gizemin kızı. Yıldızların dansa durduğu karanlık sokaklarda, elindeki kör bıçaklarla saldıracaksın özüne. Sevdanın püfür püfür rüzgarlarında saçların dağılacak, tüm giysilerin savrulacak şafağa doğru koşacaksın. Kelimeleri yıldızlarına yükleyerek nostalji faytonunda dolaşacak, geçmişte kalan bir muhallebicide aşkı arayacaksın.
Çok sır verdim dağlara ben. Acılarımı ağaçlar dinledi toprağa söyledi, toprak kızdı, yıldızlara müjdeledi, yıldızlarıma sor söylesinler sana. Küskün geçen her sabahımda, gecelerin beni saran hüzün yağmurlarında ıslanma bir daha. Birazdan gün yepyeni elbisesini giyer penceremden içeri girer. Beni besleyen acılarımı çekip çıkarırım fırınımdan ve karalarım kahır defterimi.
Evet küçüğüm. Sabredersen büyür yüreğin senin de. Özlemlerinden yeni yarınlar yaratırsın kimbilir. Duvarlarını yıkar, yıkılmış kentlerinden kaçar, düşlerinin bilinmeyen iksirlerini sunarsın seni sevenlere. Bölüşülmüş tüm acılarından kurtulur, aynalarda asla göremediğin gerçeklerle nöbet pansumanlarına durursun.
Kim bilir bir gün, el değmemiş karalarında korsanlar cirit atar, ruhunu dizginleyen, aklını sürükleyen, yüreğini titreten özgür mavilerde kaybolursun belki de. Mantığının köhne duvarlarında kaybettiğin anahtarları aramaktan bitap düşersin. Naftalin sürdüğün mendillere gözyaşlarını silerken aynalara gözün ilişir, masallar ülkesindeki o yaşlı balıkçıya bahçendeki yetiştirdiğin fesleğenleri sunar, sevda sularından hep boş çıkan oltanı denizlere hışımla atarsın…
|
|
|
Kimden:
la vida es la novia de muerte
31.07.2011 18:52:34
Kime:
merwe_kanarya
|
|
Sözcükler bir “hoşça kal”ı söyleyebildiği kadar bir “seni seviyorum” da taşır içinde. Titreşir harfler kendi büyüsüyle, can çekişir. Her şey farklıdır yeryüzünde yüz güzellikleri bile farklı farklıdır insanların. Hayatımıza giren herkesin farklı sebepleri vardır gönlümüzde taht kurmalarının, sonraki zamanlarda nefretimizi sahiplenmelerinde de olduğu gibi. Her yeni bakış başka bir anlam taşır gözbebeklerimizde. Ayrılığın bir gün sonrasındaki o hüzün ve kırılmışlık kadar azizdir vuslatın arifesi. Zor aşkların, kavuşamamaların en can alıcı noktası birbirine yalnızca iki kişinin anlayabileceği bir bağla bağlı olmaları ve o bağ sayesinde ayakta kalmalarıdır. Bilimin açıklayamadığı o bilinmezlikteki en büyük sır ayrı kalmanın verdiği müthiş haz ve acıdır. Yaşam kaynağıdır şairlerin suyudur, ekmeğidir. Kimi zaman da o dönemin en zor şartlarında bile bir parça ekmeği bir tutam tuza bandırıp yemektedir onun lezzetli, eşi bulunmazlığı…
“ Seviyorum seni, ekmeği tuza banıp Banıp yer gibi” dediği gibi Nazım Hikmet’in.
Hayatın sonu ile başı bellidir yazılı romanlarda. Beklenmedik sonlar vardır masallarda, olağanüstü hal ilan edercesine kaptırıveririz kendimizi esaretine son nasıl biterse bitsin kimsenin anlayamadığı bir hayret ünlemi sığışır her konuşmamıza. Bir takdir alkışı kopar ardından. Ve nihayetinde bitişi olmayan hayaller ilişir hücrelerimize. Hiç bizimle olamayacak insana dair olsa da hayallerimiz onu vazgeçilmez kılandır uzaklığı, ulaşılmazlığı. Bizim olamayacağını bilsek de yaşantımıza umut ekendir hayallerimiz. Vazgeçilmez oluruz birileri için de. O hep gizli kalacak olan belki de. Çekimser yüreklere yerleştiysek eğer bir o kadar uzun sürer farkındalık. Bir o kadar çabuk gelir kopuşlar. Bir o kadar çabuk kapılırız rehavetine yalnızlığın ve bir o kadar alışırız yalnızlığımıza. Bir süre yeni birlikteliklere saygı duyan bireyler olsak da en ufak bir kıvılcımda atarız ilk adımı önden geriye. Sobe olmamak için aşka. Yanmaktan korkarız çünkü. Yanılmaktan korkarız kendi doğrularımızda.
Bir çocuk Asya’da doğsa çocuktur, Avustralya’da da. Bir insan Türkçe konuşsa da insandır Japonca da. Aynı dünyada oldukça birdir insanın kimliği. İyilikte, kötülükte olduğu gibi aynıdır duyguların hüviyeti.
Kapalı kapıların, büyük düşmanlıkların ırkçılığın faşizme varan boyutları yoktur aşkta. Kalpler bir yola çıkınca beynin sınırlarını zorlamaksızın yerleşirler başka bir kalbe dil, din farkı gözetmeksizin. Kültürel farklılık büyük bir sorun olsa da azize ilan edilir aşk. Başka zamanlarda büyük bir sorun addedilen bu farklılıklar bir hiç kalır onun gözünde. Ufalır, ufaldıkça kaybolur silueti.
Büyüdür Aşk. En büyük falcıların bile hiçbir muskayla alt edemediği. Kehanetlerin en gerçeği söylenenlerin en sahtesidir. Tensel bir birleşmeden öte iki çift gözün buluşmasıdır sabahın ayazında. Mevsimler günü birlik değişir onun dünyasında. Bugünkü kar erir sabahın güneşiyle baharı getirir çiçeklerin o eşsiz harmanlanmış kokusuyla.
Kördür aşk, göremez. Ne ırk ayırt edebilir ne de renk. Kaybetmiştir görme duyusunu ayrılıkla karşılaştığı günden beri. Ne güzelliği kıstastır yüreğinin ne de gözlerinin rengi. Aşk o gün bugün yolunu göremeyen bir abdalı olmuştur yüreklerin. Hiçbir pusula ibrelerini onun yönünü gösterecek kadar geliştirememiştir, hiçbir ulus engel olamamıştır çocuğunun başka bir dinden başka bir ulusa ait olan bir yüreğe kapılmasını. Evliliklerin birçoğundaki mutsuzlukların aynılıktan, basitlikten olduğunu gözden kaçırırız birçoğumuz. Göremeyiz sadeliklerin, monotonluğun sonunun hep hüsran, hep ayrılık olduğunu… Sonu hep acı olsa da anlık yaşamalı mutlulukları. Aşkı an içinde anlamalı uçmadan kucağımızdan. Yolcu ettiğimize bir kez daha dönüp bakmalıyız uğurlamadan. Gözlerine bir kez daha bakmalıyız aşkın. Pişman olsak da sonradan bir kazancımız olmalıdır her aşktan. Bencil bir koful gibi büyütmeden yüreğimizi. Yer açmalıyız ona olabildiğince, yarın arkasına bakmadan başını alıp gitse bile.
En amansız savaşlar bile en cesur savaşçıyla görkemleşir. En büyük aşklar sonu kaybediş de olsa cesur âşıkların yapılarıyla örülüdür dört bir taraftan. Başladı mı bitmez görülür yürek titreten kavuşmalar. Bitti mi düşmeyegörsün rüyalara, sancıları kabuk bağlar, büyür ve bir ur gibi yapışır yakasına ölüm. Kelimeler yetmez cümleleri bitirmeye. Suskunluk bir kısırdöngü içinde dönüp dolaştırır alakasız yollarda. Dinler farklı olsa da bütün dilekler aynı yolda dilenir yaradandan. Diller farklı olsa da gözler kimi zaman konuşan olur sözcükleri bile geçer bilgeliği. Mesafeler bir ulustan ötekine bir bağ olur yürekler arasında engel kalmaz okyanuslar. Ve hepsinden önemlisi aynı olan bir tek şey vardır dünyada “aşk” ne ehlileştiren ne de ehlileşebilen. Özgür aynı zamanda tutsak. Suskun bir o kadar da çığlık çığlığa. Pişman ve olduğu kadar memnun yaptıklarından. Yalnızdır aşk, kalabalıklar arasında. Dünya döndükçe yaşayacak ve öldükçe yeni bedenlerde tekrar dirilecek olan. Her zaman her çağda aynı olmuştur aşk. Aynı çılgınlıklar dizginleyememiştir hayranlığını, aynı bedenler yine tutsağı olmuştur onun. Farklı dillerde söyleyebilirken aşkımızı, farklı zamanları göz ardı ettik hep. Dengimizin arayışı içindeyken kendimizi kaybettik ve yanlış insana aşk dedik. Sonra bir gün amansız bir ayrılık ilişti kapımıza kör olduk. Ve nihayetinde şimdi aşkın romanını yazıyoruz yaşayarak, özetlerini okuyarak anlamaya çalışıyoruz onu. Farklılıklar hüküm sürse de dünyada, bir tek dünyada yaşatacağız onu, bir tek aynı noktamız olacak bütün dünyalılarla
Adı “aşk”… |
|
|
Kimden:
la vida es la novia de muerte
31.07.2011 18:30:21
Kime:
merwe_kanarya
|
|
Sözcükler bir “hoşça kal”ı söyleyebildiği kadar bir “seni seviyorum” da taşır içinde. Titreşir harfler kendi büyüsüyle, can çekişir. Her şey farklıdır yeryüzünde yüz güzellikleri bile farklı farklıdır insanların. Hayatımıza giren herkesin farklı sebepleri vardır gönlümüzde taht kurmalarının, sonraki zamanlarda nefretimizi sahiplenmelerinde de olduğu gibi. Her yeni bakış başka bir anlam taşır gözbebeklerimizde. Ayrılığın bir gün sonrasındaki o hüzün ve kırılmışlık kadar azizdir vuslatın arifesi. Zor aşkların, kavuşamamaların en can alıcı noktası birbirine yalnızca iki kişinin anlayabileceği bir bağla bağlı olmaları ve o bağ sayesinde ayakta kalmalarıdır. Bilimin açıklayamadığı o bilinmezlikteki en büyük sır ayrı kalmanın verdiği müthiş haz ve acıdır. Yaşam kaynağıdır şairlerin suyudur, ekmeğidir. Kimi zaman da o dönemin en zor şartlarında bile bir parça ekmeği bir tutam tuza bandırıp yemektedir onun lezzetli, eşi bulunmazlığı…
“ Seviyorum seni, ekmeği tuza banıp Banıp yer gibi” dediği gibi Nazım Hikmet’in.
Hayatın sonu ile başı bellidir yazılı romanlarda. Beklenmedik sonlar vardır masallarda, olağanüstü hal ilan edercesine kaptırıveririz kendimizi esaretine son nasıl biterse bitsin kimsenin anlayamadığı bir hayret ünlemi sığışır her konuşmamıza. Bir takdir alkışı kopar ardından. Ve nihayetinde bitişi olmayan hayaller ilişir hücrelerimize. Hiç bizimle olamayacak insana dair olsa da hayallerimiz onu vazgeçilmez kılandır uzaklığı, ulaşılmazlığı. Bizim olamayacağını bilsek de yaşantımıza umut ekendir hayallerimiz. Vazgeçilmez oluruz birileri için de. O hep gizli kalacak olan belki de. Çekimser yüreklere yerleştiysek eğer bir o kadar uzun sürer farkındalık. Bir o kadar çabuk gelir kopuşlar. Bir o kadar çabuk kapılırız rehavetine yalnızlığın ve bir o kadar alışırız yalnızlığımıza. Bir süre yeni birlikteliklere saygı duyan bireyler olsak da en ufak bir kıvılcımda atarız ilk adımı önden geriye. Sobe olmamak için aşka. Yanmaktan korkarız çünkü. Yanılmaktan korkarız kendi doğrularımızda.
Bir çocuk Asya’da doğsa çocuktur, Avustralya’da da. Bir insan Türkçe konuşsa da insandır Japonca da. Aynı dünyada oldukça birdir insanın kimliği. İyilikte, kötülükte olduğu gibi aynıdır duyguların hüviyeti.
Kapalı kapıların, büyük düşmanlıkların ırkçılığın faşizme varan boyutları yoktur aşkta. Kalpler bir yola çıkınca beynin sınırlarını zorlamaksızın yerleşirler başka bir kalbe dil, din farkı gözetmeksizin. Kültürel farklılık büyük bir sorun olsa da azize ilan edilir aşk. Başka zamanlarda büyük bir sorun addedilen bu farklılıklar bir hiç kalır onun gözünde. Ufalır, ufaldıkça kaybolur silueti.
Büyüdür Aşk. En büyük falcıların bile hiçbir muskayla alt edemediği. Kehanetlerin en gerçeği söylenenlerin en sahtesidir. Tensel bir birleşmeden öte iki çift gözün buluşmasıdır sabahın ayazında. Mevsimler günü birlik değişir onun dünyasında. Bugünkü kar erir sabahın güneşiyle baharı getirir çiçeklerin o eşsiz harmanlanmış kokusuyla.
Kördür aşk, göremez. Ne ırk ayırt edebilir ne de renk. Kaybetmiştir görme duyusunu ayrılıkla karşılaştığı günden beri. Ne güzelliği kıstastır yüreğinin ne de gözlerinin rengi. Aşk o gün bugün yolunu göremeyen bir abdalı olmuştur yüreklerin. Hiçbir pusula ibrelerini onun yönünü gösterecek kadar geliştirememiştir, hiçbir ulus engel olamamıştır çocuğunun başka bir dinden başka bir ulusa ait olan bir yüreğe kapılmasını. Evliliklerin birçoğundaki mutsuzlukların aynılıktan, basitlikten olduğunu gözden kaçırırız birçoğumuz. Göremeyiz sadeliklerin, monotonluğun sonunun hep hüsran, hep ayrılık olduğunu… Sonu hep acı olsa da anlık yaşamalı mutlulukları. Aşkı an içinde anlamalı uçmadan kucağımızdan. Yolcu ettiğimize bir kez daha dönüp bakmalıyız uğurlamadan. Gözlerine bir kez daha bakmalıyız aşkın. Pişman olsak da sonradan bir kazancımız olmalıdır her aşktan. Bencil bir koful gibi büyütmeden yüreğimizi. Yer açmalıyız ona olabildiğince, yarın arkasına bakmadan başını alıp gitse bile.
En amansız savaşlar bile en cesur savaşçıyla görkemleşir. En büyük aşklar sonu kaybediş de olsa cesur âşıkların yapılarıyla örülüdür dört bir taraftan. Başladı mı bitmez görülür yürek titreten kavuşmalar. Bitti mi düşmeyegörsün rüyalara, sancıları kabuk bağlar, büyür ve bir ur gibi yapışır yakasına ölüm. Kelimeler yetmez cümleleri bitirmeye. Suskunluk bir kısırdöngü içinde dönüp dolaştırır alakasız yollarda. Dinler farklı olsa da bütün dilekler aynı yolda dilenir yaradandan. Diller farklı olsa da gözler kimi zaman konuşan olur sözcükleri bile geçer bilgeliği. Mesafeler bir ulustan ötekine bir bağ olur yürekler arasında engel kalmaz okyanuslar. Ve hepsinden önemlisi aynı olan bir tek şey vardır dünyada “aşk” ne ehlileştiren ne de ehlileşebilen. Özgür aynı zamanda tutsak. Suskun bir o kadar da çığlık çığlığa. Pişman ve olduğu kadar memnun yaptıklarından. Yalnızdır aşk, kalabalıklar arasında. Dünya döndükçe yaşayacak ve öldükçe yeni bedenlerde tekrar dirilecek olan. Her zaman her çağda aynı olmuştur aşk. Aynı çılgınlıklar dizginleyememiştir hayranlığını, aynı bedenler yine tutsağı olmuştur onun. Farklı dillerde söyleyebilirken aşkımızı, farklı zamanları göz ardı ettik hep. Dengimizin arayışı içindeyken kendimizi kaybettik ve yanlış insana aşk dedik. Sonra bir gün amansız bir ayrılık ilişti kapımıza kör olduk. Ve nihayetinde şimdi aşkın romanını yazıyoruz yaşayarak, özetlerini okuyarak anlamaya çalışıyoruz onu. Farklılıklar hüküm sürse de dünyada, bir tek dünyada yaşatacağız onu, bir tek aynı noktamız olacak bütün dünyalılarla
Adı “aşk”… |
|
|
Kimden:
la vida es la novia de muerte
28.11.2010 01:25:25
Kime:
estar contigo.es como un sueno
|
|
Yokluğuna bir ağıt oldu,seni sevdiğimden beri tüm nefeslerim.Soluk alış verilerimde,senin adını anar gibi,sevginin zikrinle huşu dolup,kalemimle seni akıtıyorum bembeyaz sayfalara.
Yok olsan da,uzak bir şehrin sokak lambalarına da baksan bensizben senin yerine de yaşıyorum dünyayı,ikimiz için.Doluyor ruhum aşkınla,bir kelebeğin özgür şarkısı oluyorsun ve dökülüyor mısralarım seni anmaya.
Güllerden geçiyorum,gülistanın sonunda derin bir nefes oluyorum.Aklımdan seni çıkartacak bir sebep arıyorum,ki her bu düşünce ile bir mısra yazmaya koyulduğumda,aklıma sen geliyorsun ve de kalem elden düşüyor,uzun uzun seni düşünüyorum.
Kimine göre fitne doludur yeşil gözler ve yeşil gözlerde haset vardır derler.Ben gülüp geçiyorum ve o gözlerine bakma ihtimalinde,aklımda ki sen kadar,yüreğimdekini büyütüyorum.
Üşüyorum gariptir ki seni andığımda ve de bir düş daha kuruyorum.Dudaklarından nihavent makamında bir beste tadında’Seni Seviyorum’ tek hecelik destanı dinlerken,gözlerinin tenhalığında bir ‘Eyvah’ diyorum.Fasıl bitiyor.İlkin gözlerini kaybediyorum,sonra sıcaklığını ve de en son sesini.Ve öyle bir nedamet bestesi bırakıyorsun arkanda,aklımdan çıkmıyorsun.
Sahici bir aşka yelken açan kaptanın yanından,avdan dönen dişi aslanın gururu ile dostlarınla muhabbet ederken benim seni bu kadar çok sevebilme ihtimalimi düşünüyorsun,sebep arıyorsun ve de gözlerini ben de göremedikçe o ihtimalin gerçekleşebileceğini unutuyorsun.Çünkü sen de gözlerime baktıkça,esasında kendini görüyorsun ve de benim sevdiğim kızın gururu olmanın zaferini,gözlerine dokunan veda buselerinde ki taklarda,sesimin tok yanında kutluyorsun.
Bir sonbahar şarkısı istiyorsun benden.Benim yalnız sende kalmayacağımı ve de bir gün gidebileceğim ihtimali ile kahroluyorsun.Oysa ben,senin yanımda olmadığın her an kahroluyorum.Sen beni bırakır mı diye telaşlanırken,ben senin olmadığın anlarda,her şeye küsüyorum.
Bir bardak su içince dahi,aklıma senin de içtiğin fikrini,ben istemesem de bana hatırlatan ulvi bir sevgiyi armağan ettiğin için,daim Rabbime şükür ediyorum.Ben seninle doyuyorum ve senin de dediğin gibi,esasında ‘biz’ olmanın payesini taşıyan bir yola sapıp,aklımda ki seni görme ihtimali sevinciyle,bayram çocuklarının sevinci ile yerimde duramıyorum.
Ve bana küstüğün anları tamir ettirecek bir sebep aratıyorum,sana kendimi affettirecek!Ama öyle uzak ki yollar ve öyle soğuk ki vücudun vücuduma ve de öyle zor ki şimdi yanında olmak,ben yalnızca senin yanında olma ihtimalinin yanında olduğumu bildiğim için,üzülüyorum.
Çünkü bir şairin dediği gibi’Sevgi her şeye yetseydi,tüm sevdiklerimiz yanımızda olurdu!’’
Ve bil ki geldiğimde yanına,sana bir şiir okuyacağım.Bu şiiri duymadığını ve de bilmediğini zannederek,ezberleyerek,isteyerek ve de seni severek…
Şimdiden bir kopya vereyim de fazla meraklanma sevdiğim.İki kelimeli,manası tek hece,sonunda mutluluk olacağına inandığım bir şiir..
Aynen seni tanıdığım ve de sevdiğim günden beri… |
|