HAKKARİ İZLENİMLERİ

Uzak bir kentin insanları

17.12.2003 21:12:21


Olağanüstü uygulamaların ve zor doğa koşullarının belirlediği bir yaşam oldu Hakkari'de. Oralarda yaşam sunulanlarla ve doğanın engelleriyle başkalaşmıştır. Hakkari Yüksekova'nın Büyük Çiftlik Köyü’nde geçen çocukluğum da böyle bir yaşamın içinde geçti. Güzel olandan yana mevsimlerin renkleriydi bana armağan edilenler. Özellikle kış, doğanın tek renge büründüğü en güzel mevsimdi. Benim için özgürlüktü kış. Yazın oldukça daralan mekanlara ve özgürlüğüme, kışın tekrar kavuşurdum. Kış bütün bahçeleri, tarlaları sınırsız bir mekana dönüştürür biz çocuklara sunardı.

Kötü yaşam koşulları içinde birer çocuktuk ve herşey bizim için birer oyundu. Kendi çağımıza, gerçeklerimize uzak bir yaşamın içinde büyüdük.

Geçen her an, hepimizi bir şekilde belirsiz bir sona yaklaştırırken, o anın, hepimizin hayatındaki anlamı farklıdır. Şundan hep emin oldum ki: Doğa başka yerlerde, başka renkler de sunmuştu çocuklara.

Şimdi aradan yıllar geçti ve her şey çok değişti. Değişmeyen yine doğanın renkleri. Yıllardır çatışmaların içinde kalan insanlar, yaşadıkları yerleri, köylerini bırakıp belli kentlere yerleşmek zorunda kaldılar. Mevsimlerin zahmetli, daraltıcı yanı artık herkes için geçerli. Ne çocukların özgürlük alanları ne de büyüklerin zahmetli uğraşları var şimdi. Hakkari'yi, büyüklerimiz uzun kış gecelerinde anlatırlardı. Geçmişe dair bende kalan, eski zamanlardaki sözcüklerdir. Gerçekliğin imgelemi daha güçlü, daha kalıcıdır. Bir fotoğraf karesi bu gücü ve kalıcılığı her zaman daha etkili yansıtır. Ama fotoğraf,oralarda yapay bir duruş ve bakışın biçimlendirdiği birkaç vesikalık karedir sadece. Bu siyah-beyaz fotoğraflar, bir çerçevede, evlerin duvarlarında asılı durur.

Hakkari 'deki bu yaşam biçimini fotoğraflamak amacıyla sevgili hocam Atila Cangır'ın desteğiyle, Ankara'dan Van'a, oradan da Hakkari Yüksekova'ya gittim.

Yüksekova'ya kadar yedi askeri kontrol noktasından geçtik. Van ile Yüksekova arasında 200 km'lik bir mesafe için oldukça sıkı bir kontrolden geçmek zorundasınız. Her seferinde kimliklere, bagajlara bakılır, arabanın kaydı yapılır, isimlerimiz aranan isimlerle karşılaştırılır. Bu kontrollerin en sıkı ve en detaylı yapıldığı yerler; Zernek Barajı, Bebleşin ve Yüksekova ile Hakkari yollarının ayrıldığı Yeniköprü kontrol noktalarıdır. Bu noktalarda bekletildiğimiz süre içinde fotoğraf çekmek istedim. İnsan ve araba kuyruklarının oluştuğu bu yerlerde bir fotoğraf çekebilme çabalarım hep sonuçsuz kaldı.

Sonraki kontrollerden geçip Yeniköprüye ulaştık. Burası aramaların dışında olası bir çatışma için bütün hazırlıkların yapılmış olduğu bir yerdir. Yolun ortasında sağlam yapılı bir gözetlenme kulesinde uzun namlulu bir silahın yönü dağlara dönüktür. Yüksekova tarafından gelen Zap Suyu Van'dan gelen sularla birleşip Dicle'ye karışır. Tıpkı farklı yolcuların ve yolculukların orada birbirine karıştığı gibi.

Yüksekova’ya yakaşık 40km kalmıştı. Oralara kadar gittikçe artan soğuk hava ve kar vardı. Ova'ya vardığımızda hava sisli ve her taraf karlarla kaplıydı. Akşamüstü saatleriydi. Artan soğukla sis iyice yoğunlaşmıştı ve seçilebilen tek, şey az ötede biten yoldu. Yüksekova'nın girişindeki son kont-rolden geçtikten sonra hava iyice kararmıştı. Şemdinli, Yüksekova, Hakkari-merkez, bölgedeki sosyal yapının, kültürel zenginliklerin görülebileceği en güzel yerlerdir. Çalışmaya Şemdinli'de başladım. Yüksekova ile Şemdinli arasında sadece 50km lik bir mesafe var. Ama oraya ulaşmak oldukça zor ve zahmetliydi. Bütün hazırlıkları yapıp, Yüksekova’dan çıktık ve ilk kontrol için durdurulduk. Bu, sonraki beş kontrol noktasından ilkiydi. Herkesin gündelik haya-tında olan bu kontroller arabadaki sohbeti kısa bir süre için araladıysa da sonrasında herkes kaldığı yerden devam etti.

Artık Ova'dan çıkmış, dar ve virajlı bir yoldan Şemdinli'ye doğru gidiyorduk. Güneşin batmak üzere olduğu bir saatti. Karla kaplı dağların üstündeki güneşin kızıllığı ve gölgeler çok güzel bir görüntü oluşturmuştu. Hızla giden arabadan bu görüntüyü fotoğraflamaya çalışmam, kısa süren bir sessizliğe ve meraklı sorulara neden olmuştu. Artık sohbete fotoğraf da katılmıştı.

Şemdinli'ye vardığımızda, mevsim Yüksekova'dan farklıydı. Biraz soğuk olmasının dışında, kar yoktu. Küçük bir yerleşim yeri olan Şemdinli, eskiden sık ormanlarıyla konuşulurdu. Ama şimdi ormanların çoğu yıllardır süren çatışmalardan yok edilmişti. Köylerine dönemeyen pek çok insanın sığınağı olan bir başka yerdi. Daracık alalara koca bir hayatın sığdırıldığı bir başka mekandı.

Kurban bayramındaki görüntüleri fotoğraflamak için daha önce belirlediğim, Yüksekova'ya bağlı Ünlüce Köyü’ne gitmek üzere Şemdinli'den ayrıldım. Bayramdan bir gün önce gittiğim köyde fazla belli olmasa da bir bayram hazırlığı vardı. Bayramın ilk günü soğuk ve sisliydi. Sabah saatlerinde çocuklar ellerinde naylon poşetlerle görünmeye başladı. Biz de sabah erken saatlerde kalkıp bütün köyü dolaşırdık. Naylon poşetlerle şeker, leblebi, ceviz, kokulu sabunlarla bayramlaşırdık. Biz çocuklar bayram günlerini dolu dolu geçirirdik ve topladığımız şekerler türlü oyunlarımız için bize oyuncak olurdu. O günler kimsenin kimseyle ve hiçbir şeyle uğraşmadığı bol oyuncaklarımızın ve oyunlarımızın olduğu güzel günlerdi.

Soğuk bir bayram gününde yine çocuklar dolaşıyordu. Hiçbir şeye aldırmadan; sevinçle. Bir süre sonra sisin ve soğuğun çekilmesiyle, neredeyse bütün çocuklar dışarı çıktılar. Köyün büyükleri de gruplar halinde yavaş yavaş toplanmaya başladı. Öğleye doğru bütün köy bayramlaşmıştı. Bayram sabahındaki hareketlilik akşama doğru iyice bitmiş, herkes işinin başına dönmüştü. Bayramın kısa sürdüğü bu köyden ayrılıp çocukluğumun geçtiği Büyük Çiftlik Köyü’ne gittim. Çoğu insan korucu olduğu bu köyde, eskisi gibi olmayan bir çok şey vardı. İnsanlar hayvancılıkla, toprakla uğraşmaktan vazgeçmiş, ay başında asgari düzeyde bile olmayan az bir parayla gerçek olmayan başka bir hayat sürdürüyorlar. Fakir olan bu insanları koruculuk biraz daha fakirleştiriyor. Değişmeyen yine çocukların geleceğidir. Eğitimsiz ve sağlıksız koşulların, imkansızlıkların içindeki yalnız ve ilgisiz çocuklar.

Hem köylerde hem de kentlerde hareketsiz ve donuk bir hayat vardı. Yakın bir tarihe kadar en karlı ve en soğuk kışını yaşayan Yüksekova'da gün boyunca hiç geçmeyen sisli soğuk bir hava vardı. Hakkari'nin merkezi bu mevsimlerde fazla yağışlı olmayan bir yerdir. Dağlık bir yere kurulmuş olması, buna sebep oluyor. Ama aynı dağlar kenti pek çok olanaktan yoksun bırakan demir parmaklıklar olmuş.

Hakkari'nin bütün mahallelerinde yüksek bir noktada gözetleme kuleleri var. Olup biten herşeyi gözetleyen kulelerle hayat göz altında. "Olağanüstü" hallerin yaşandığı, yaşatıldığı Hakkari, uzaklarda kalmış bir gerçektir.

Uzaklarda kalan bu kentle aradaki mesafeyi, fotoğraflarımla biraz kırmaya çalıştım. Yapay bakışlarla, duruşlarla değil, bütün doğalığıyla kendi mekanlarında.

Her fotoğraf karesi bir imgeyi, her imge bir gerçeği,her gerçek bir insanı, bir öyküyü anlatır. Fotoğraflarımda pekçok öyküden sadece bir kaçını anlatmak istedim.

Ekleyen/Kaynak: İshak Kalaç



Bu bölüme Izlenim ekleyebilirsiniz. Izlenim eklemek için tıklayın

Yorumlar [ Yorum Yaz ]

Henüz yorum eklenmemiş
  En Çok Yorumlananlar

  Yeni Izlenim Ekle

  Yorum Yaz

  Tümünü Listele

| 101 Okey Oyunu | Türkçe Kürtçe Sözlük | Kürtçe Dil Testi |