Hakkari
Dikilitaşları
|
Türkiye, rengârenk bir
uygarlıklar ülkesi. Binlerce yıllık geçmişin izlerini barındırır her
köşesinde; kimi açık, kimi hâlâ gizli. Bu uygarlıkların hepsi
tanınmaz Anadolu'da. Onları keşfetmek için yüzlerce yerli ve yabancı
biliminsanı çalışır durur hiç yorulmadan. Kazmalar, kürekler,
çapalar, toz toprak ve alın teri tarihin canlı tanıklarını arar her
yıl usanmadan, iğneyle kuyu kazarcasına. Hep yenileri eklenir
zincirin halkalarına birbiri ardınca, uygarlıklar bir bir ışıldamaya
başlar. 1998 yılı Temmuzunda Hakkâri kent merkezinde bunlara bir
yenisi daha eklendi. Hakkâri Kalesi'nin kuzey eteklerinde bir
rastlantıyla dikilitaşlar bulundu. Olaya kısa zamanda el koyan
arkeologlar sayıları 13'ü bulan bu taşların ilk dikildikleri günkü
durumlarını koruduklarını saptadılar. Toprak zemine, sırtları
kayalığa gelecek şekilde yan yana ve kısmen de arka arkaya
dizilmişlerdi. Sümbül Dağı'nın eteklerinde yaşayan tüm Hakkârililer
şaşkın bakışlarla onları görmek için koşup geldi. Binlerce yıllık
karanlık geçmiş aydınlanıyordu birdenbire. Yörenin sert taşlarından oyulu bulunan
dikilitaşlar 0.70 metreden 3.10 metreye kadar değişen boylardadır.
Yalnızca ön yüzleri düzgündür. Süslü olan bu yüzlerde insan
figürlerine yer verilmiştir. Bunlardan on biri erkeklere, ikisi de
kadınlara aittir. |
Ana konu cepheden
ve çıplak bir insan bedeninin üst kısmıdır. Bacaklar
gösterilmemiştir. Çoğu tombul, kimileri de ince uzun yüzlüdür.
Başlarında bere ya da takke türü başlıklar bulunur. Beli enli bir
kemer sarar. Bunun üzerine ise bir hançer asılıdır. Belden aşağıda
küt bir çıkıntı halindeki erkeklik organını koruyan bir suspansuvar
düzeni yer alır. Böylelikle erkek ve çıplak oldukları açıkça ifade
edilmiştir. |
|
Taşların
yüzeyi özenle irili ufaklı figürlerle doludur. Silahlar, insanlar,
leopar, geyik ve yılan gibi yabani hayvanlar iç içe yer alır.
Bunların yanında çadırlar da görülür. Kubbemsi bir çatı
konstrüksiyonuna sahip olan bu tür çadırlar, Asya bozkırlarının
kubbeli yurt tipi çadırlarını anımsatır. Böylelikle, savaşçıların
göçebe bir yaşam biçimine sahip oldukları anlatılmaya çalışıldığı
düşünülüyor. Dikilitaşlar üzerindeki erkek figürlerinin en dikkat
çekici özelliği, her iki elle sıkı sıkıya tutulan içki tulumudur. Bu
kap simgesel açıdan büyük bir önem taşır. Çünkü, gençlik ve
güçlülüğü vurgulanmak istenen savaşçının tüm kahramanlıkları ile
silah ve süslerinden çok daha ön plana alınmıştır. Bunları andıran
savaşçı figürlerinin en erken örnekleri Kuzey Karadeniz
bozkırlarındaki MÖ 7. yüzyıl İskit dikilitaşlarında görülebilir.
Biraz daha geç olarak Asya bozkırında, özellikle Altay Bölgesi'nde,
balbal ya da baba denen anıtlar üzerinde karşılaşılan bu adet, MS
11-12. yüzyıllara dek Orta Kazakistan'dan Moğolistan'a değin yayılan
alanda yoğun bir kullanım bulmuştur. Taşlardan ikisi farklı özellikleriyle diğerlerinden
ayrılır. Cinsiyetleri belirtilmeyen ve ellerinde herhangi bir şey
tutmayan bu silahsız figürler olasılıkla kadınlara aittir.
|
Hakkâri
dikilitaşları belirli bir program çerçevesinde ve yerli ustalarca
yapılmıştır. Temel olarak anlatılmak istenen şey, kimi genç ve
dinamik kişilerin güç ve başarılarıdır. Çadırlarda yaşayan ve avdan
hoşlanan bu kişiler birer tanrı ya da tanrıçadan çok yaşamış krallar
ya da beyler ile kimi güçlü kadınlar olmalı. Bu türde taşlar
Yakındoğu'ya büyük çapta yabancıdır. Buna karşılık İspanya'dan
Avrasya bozkırlarına ve Moğolistan'a değin yayılan geniş bir
coğrafyada yüzlerce benzerleri bulunabilir. Hangi döneme ait
oldukları sorusuna yanıt vermek ise kolay değil. Çünkü üzerlerinde
herhangi bir yazı yok. Taşların tarihini belirlemede en önemli
hareket noktası hançer ve balta gibi silahlar. Yakındoğu'da bu türde
silahlar, MÖ 1500 ile 1000 yılları arasında kullanılmış. Buradan
hareketle Hakkâri taşlarının da bu yıllar arasına ait olduğu
söylenebilir.
Dikilitaşlar buraya hangi amaçla
dikilmişlerdi? Acaba onlar da Avrasya'daki birçok benzerleri gibi
birer mezar taşı olarak mı yerleştirilmişti? Bu henüz kesin olarak
belirlenebilmiş değil. Ancak bu alanda Çanakkale Onsekiz Mart ve Van
Yüzüncü Yıl üniversiteleriyle Van Müze Müdürlüğü'nün ortaklaşa
kazıları her yıl yaz aylarında sürüyor. |
,
|
Hakkâri taşları hangi amaçla dikilmiş olurlarsa olsunlar,
şurası açık ki, Avrasyalı bozkır göçebeleri Türkiye'nin bu dağlık
köşesine ilk kez 3000 yıl kadar önce gelmişler ve sürülerini
yemyeşil yaylalarda otlatmışlar. Bu, Avrasya bozkır kültürlerinin
Güneydoğu Anadolu'da ne denli erken tarihlerden başlayarak etkin
olduklarına ilişkin ilk kanıt. Anadolu bitmez tükenmez bir
uygarlıklar ülkesi. Dikilitaşlar bugün kent içindeki, bir Osmanlı
yapısı olan Meydan Medresesi'nde sergilenecekleri günü
bekliyor.
* Prof. Dr. Veli
Sevin, Çanakkale Onsekiz Mart Üniversitesi Rektör
Yardımcısı ve Güzel Sanatlar Fakültesi Dekanı.
| |