SOSYAL YAPI |
Sosyal yapı,yöreden yöreye,tarihi, coğrafi, ekonomik yapı ve eğitim
durumuna bağlı olarak farklıklar gösterir. Yöremiz M.Ö. 700 yıllarına
uzanan tarihi geçmesine rağmen coğrafi yapısından kaynaklanan başka
kültürlerle ciddi bir alış verişi olmayan kendine kapanık bir sosyal yapı
görüntüsü vermektedir.
İl topraklarının büyük bir kısmının bozkır ve
dağlarla kaplı olması, dağlarında yükseltilerinin fazla olması yöre
insanini ekonomik bakımdan hayvancılığa bağımlı hale getirmiştir. Tarıma
elverişli kültür arazisinin azlığı, iklimin karasal olması da bunda önemli
rol oynamıştır. Bunun tabii sonucu olarak yöre halkı sabit ve toplu
yerleşme yerine bağlı kalmamış, hayvanlarını otlamak için yari göçebe
hayati diğer bir değişle hayvancılık eksenli bir hayati yasamak zorunda
kalmıştır. Eğitim ve ulaşım hizmetlerinin yetersizliği yukarıdaki
olumsuzluklara eklenince ; Türkiye’nin diğer yörelerinden farklı, mesken
durumundan, zoma yaşantısına,evlenme adetlerinden doğum ve ölüm adetlerine
aile yapısından aşiretsel yapıya, mahalli kıyafetlerden beslenme
çeşitlerine kadar alışılmadık bir sosyal yapı profili çıkıyor karşımıza Bu
sosyal yapı içerisinde çok otantik güzellikler bulunur.
|
DOĞUM VE SÜNNET
ADETLERİ
|
Doğum hayata atılan ilk
adimdir. Her doğum ailenin akrabaların ve soyun sayısını artırır. Akraba
ilişkilerinin çok siki olduğu ve aşiretsel yapının egemen olduğu ilimizde
sayı artışı çok önemlidir. Bu nedenle her aile mutlak çocuk sahibi olma
arzusu taşır. Ailelerin çok çocuklu olması bunun en güzel
belirtisidir.
Her anne babanın en büyük
arzusu erkek çocuklarının olmasıdır. Erkek çocuğu olmayan aileler bu
arzularını gerçekleştirmek için birden çok evlilik yapabilirler. Bunda
‘baba suyunun devam etmesi ‘ düşüncesi yatar. Kısmen de ‘hayvan gütme bağ,
bahçe islerinde babaya yardim etme baba yaşlanınca da ona bakma ‘ fikri
yatar.
Çocuğu olmayan aileler,
çocukları olsun diye türbelere yatırlara gider adak adarlar. Halk arasında
‘kari koca ilacı’ denilen ilaçlar kollanılır. Doğu köy yerinde yaşlı
kadınlar nezaretinde gerçekleştirilmekle birlikte doğum evlerinde de
gerçekleştirenler vardır.
Doğum işaretlerinin başlamasıyla beraber doğum kolay olsun diye cami
damındaki lor tas denilen
silindir seklindeki tas dikine kaldırılır.
Doğum sonrasında aile ve
akrabalar çocuğu ve anneyi ziyarete gelirler. Geldiklerinde ‘pirsiyar ‘
denilen hediyeler getirilir. Doğum evinde bankut da denilen (dam dövme )
denilen haşlanmış buğday, nohut kuru üzüm ve ceviz içi karışımından oluşan
eğlencelik yiyecek istenir. Evin damına çıkılır ve hediye verilinceye dek
dama vurulur.
Doğum sonrası kırkı çıkıncaya
kadar anne ve bebek, cin ve al basmasına karşı yalnız bırakılmaz bununla
birlikte yatağın etrafı kalın iple çevrilir. Lohusalık döneminde anne ya
hiç yada dışarı çıkınca biri eslik eder.
Ayni günlerde doğum yapan
kadınlar saçları karışmasın diye birbirine iğne vererek
görüşebilir.
Bebeğin kesilen göbek bağı yastığın içine konur bu
şekilde çocuğun uyuyacağına inanılır. Kimi zamanda
cami duvarına konur. Bu şekilde de okumuş adam olacağına inanılır.
Çocuğa ad konulurken ailede
ölmüş birinin adi verilir. O ad yaşatılmaya çalışılır. Ayrıca çocuğun
doğduğu ay ve gün belirli ay ve gün ise o ad ve gün ile adlandırılır.
Bunların dışında peygamber isimleri Allah'ın sıfatları ve dini büyükleri
isimleri ile de adlandırılabilirler. Bebek beşikte yatırılır. Erkek çocuk
çoğu zaman doğar doğmaz sünnet ettirilir. Sünnetler çok sade çoğu zaman
sesiz sedasız yapılır.
|
TÜRBE
ZİYARETLERİ |
Hakkari de türbe ziyaretleri
halkın yaşantısında büyük yer tutar. Günlük yasam içerisinde lüzum
görüldükçe ziyaretler gerçekleştirilebildiği gibi yılın belli bir bölümün
gerçekleştirilen umumi ziyaretlerde vardır. Ziyaretler kimi zaman ruhi ve
amansız bir hastalığı olan şifa bulması düşüncesiyle kimi zaman değişik
doğa ve dileklerde bulunmak gayesiyle yapılır. Ziyaret esnasında türbede
yatanın ruhuna fatiha ve kurandan sureler okunur. Ziyaretçiler yatır
hürmetine dua ve dileklerinin kabulünü yüce Allah’tan dilerler. Yatırın
hayrına adak keserek dağıtılır yada hayır denilen bisküvi gibi tüketim
maddeleri dağıtılır. Umumi ziyaretler her yılın yerel takvimle “nivi
timeh” (28 temmuz) denilen güne rast gelen gün gerçekleştirilir bu
ziyaretler diğer ziyaretlerden farklı olarak bir piknik ve senlik
havasında yapılır. Türbe ziyaretlerine uzak köylerden ve yerleşme
mahallelerinden de yoğun bir katilim olur.
Ziyaret sırasında mum yakılması
görülmemekle birlikte, bez bağlama dilek taşı yapıştırma gibi inançlar da
mevcuttur.
|
MESKEN
DURUMU |
Hakkari de geleneksel yapı
sekli olan yığma tas kerpiç ve toprak damlı
evlerden oluşmaktadır. Yörenin ekonomik yapısı ve iklim özelliklerinden
kaynaklanan bu geleneksel yapı seklinde duvarlar en az 60 cm genişliğinde
çamurdan harç kullanılarak tas veya toprak kerpiçten yapılır. Evin damı
mertek denilen kalın ve uzunca ağaçlar ile döşendikten sonra üzeri söğüt
ve çalılarla daha sonrada kamış ile örtülür. Bundan sonra çamur ve toprak
ile üstü kapatılır. Lor taşı denilen silindir seklindeki tas ile iyice
gezdirilerek sıkıştırılır. Bu şekilde karlı ve yağmurlu günlerde damın
damlaması önlenmiş olur. Daha sonrada duvarlar içine saman katılmış çamur
ile sıvanır. Ekonomik bakımdan dar gelirli olan yöre insani için en ideal
yapı tipini oluşturur. İklim açısından da ele alındığında kisin sıcak,
yazları da serin çok ferah bir oturma imkanı sağlar. Meskenler soba veya
şömine türü ocaklarla ısıtılmaktadır. Köy yerinde soba veya şömine ayni
amanda yemek pişirilme aracı olarak ta kullanılır.
Geleneksel yapı şekli toprak
damlı evler olmakla birlikte eğitim düzeyinin gelişmesi ve ekonomik
gelişmeye bağlı olarak son yıllarda basta il ve ilçe merkezleri olmak
özere modern yapılar inşa edilmektedir. Özellikle il merkezin de toplu
konut idaresince yapımı gerçekleştirilen 300 konutun yapımı tamamlanmış ve
sahiplerine dağıtılmıştır. Kamu sektöründe de memur lojmanları bölgenin
iklim özellikleri göz önünde tutularak kaloriferli ve her türlü konfora
haiz bir şekilde inşa edilmektedir.
|
KUZU KIRPMA
ŞENLİĞİ
|
Hayvanların otlatmak, daha iyi
ve bol ürün elde etmek için çıkılan zomada temmuz ayı sonunda “kuzu kırpma”
şenliği düzenlenir. Bu senlik zomada maratonun en zevkli ve renkli yanını
oluşturur. Kuzuların kırpıldığı bu günü zoma sakinleri bir senlik havası
içinde geçirir. Bu günün anısına zoma sakinleri köy ve yakın yerleşim
yerlerindeki yakınlarını senliklere katılmak gayesiyle davet ederler.
Senlikler büyük katılımlarla gerçekleştirilir. Senlikler iki gün boyunca
devam eder. Birinci gün kuzular yıkanır ve kurutulur yıkama işlemi dere
yataklarındaki göletlerde veya krater göllerinde yüzme esliğinde piknik
havasında gerçekleştirilir.
İkinci gün kuzuların kırpılması gerçekleştirilir. Kuzular
kırpılırken davetliler bir yandan izler, bir
taraftandı uzun süredir görüşemedikleri, senlik vesilesiyle görüşme
fırsatı bulabildikleri ahbaplarıyla söyleşirler. Kuzu kırpmanın en
hareketli kısmı, kuzu kırpma yarışıdır. Yarışmada esas olan kuzuyu
incitmeden, yününü en kısa sürede kırpmaktır. Adaylar kendi besledikleri
kuzular üzerinde yeteneklerini gösterirler ve bu yarışma sonunda basarili
olanlara ödüller verilir. Bu esnada oğlaklar kesilir, közde kebaplar
yapılır. Yaylaya has en güzel yemekler pişirilir. Yemek ikramından sonra
halaylar tutulur, oyun şarkıları esliğinde oyunlar oynanır.
Kuzu kırpma senlikleri yöredeki
hayvan yetiştiricileri için bir anlamda mali yılbaşıdır. Hayvan
yetiştiricileri birbirlerine olan burç ve alacaklarını tahsil ederler;
çoban ücretlerini öderler. Koyun ve kuzu piyasası açılarak satışlara
başlanır. Böylece yörede ekonomik bir canlanmayana vesile olur.
|
GÖRGÜ
KURALLARI
İNSAN İLİŞKİLERİ
|
Muhafazakar bir aile yapısının
hakim olduğu ilimizde, insanlar arası ilişkiler karşılıklı saygı-sevgi ve
iyi niyet esasına dayanır. Aile içinde yaşlılar büyük hürmet ve saygı
görürler. Yaşlılar yetişkin çocuklarının yanında, sıcacık aile ortamında
torunlarıyla oynaşarak günlerini geçirirler. Yaşlıların huzur evine
verilmesi Hakkari aile yapısında şiddetle karşı çıkılan bir olaydır, örf
ve adetlerde böyle bir şeye rastlanılmamıştır. Yaşlılar küçüklere karşı
şefkat yaşlılarda sevgi gösterisinde bulunur ayni şekilde saygı görürler.
Küçükler büyüklerin yanında yüksek sesle konuşmazlar, onların sözünü
kesmezler.
Bir toplulukta otururlarken
büyüklere bas kösede bir yer ayrılır. Toplulukta yaşlılar konuşurken
küçükler dinler. Yaslıların bulunduğu yerde çocuklar konuşmaya hayta
ederler. Yeni birisi içeri girerken selam eder oturur, yaşlı birisi ise
ayağa kalkılır ve gelen kimseye yer gösterilir. Oturduktan sonra herkes
teker teker hoş geldiniz der. Birisi su istenildiğinde gelen suyu önce
çevresindekilere ikram eder. Sonra kendisi içer. Toplulukta oturulurken
ayak ayak üstüne atılmaz bu da bir saygı gereğidir, oturanlara doğru ayak
uzatılmaz. Küçükler büyüklerin yanında sigara içmezler.
Yol veya herhangi bir
toplulukta karsılaştıkların da öncelikle büyükler küçüklerin hal
hatırlarını sorarlar. İnsanlar yolda karşılaştıklarında tanısın tanımasın
herkese selam verirler.
Dul ve yetimlere ayrı bir
şefkat ve himaye duygusuyla yaklaşılır. Yetim malini yemek ateşe atmak
gibi kerih görülür. Ramazan ayında akrabalara, yetimlere ve komşulara
iftar yemekleri verilir, muhtaçlar daha çok görülüp gözetilir, zenginler
bu ayda zekatlarını verirler, ölmüşlere hatimler okunur.
|
KOMŞULUK |
Komşuluk ilişkileri karşılıklı yardımlaşma ve dayanışma
esasına dayanır. Komşular acı-tatlı günlerinde
birbirlerini arayıp sorarlar. Bunların dışında normal günlerde de
birbirlerini karşılıklı olarak ziyaret ederler. “komşuda pişer bize de
düşer” deyimi en güzel burada karşılık bulmuştur. Komşular pişirdikleri
sıcak aşları birbirlerine gönderirler. Kap iade edilirken bos iade
edilmez, değişik bir yiyecekle iade ederler. Evde acilen ihtiyaç edilen
herhangi bir şeyi komşularından istemeye çekinmezler. Yeni gelen komşulara
hoş geldine gidilir.
Konu-komşu hastalanmışsa
ziyaretlerine gidilir.gidilirken eli bos gidilmez. Ya yiyeceği bir yemek
yapılarak götürülür yada hediyelik seker ve meyve götürülür. Hastaya ve
yakınlarına geçmiş olsun dileklerinde bulunulur.
|
HAC MEVSİMİ
|
Hacca gidecekler törenle uğurlanır
hacdan dönenler ziyaret edilir, elleri öpülür, hacılarda hacdan
getirdikleri tespih takke misvak vb.. hediyeler takdim eder. |
SOFRA
ADABI |
Sofralar oldukça zengin bir
yapıya sahiptir.
Hazırlanan yemekler tek tek değil de tümünü bir arada sofraya getirilir ve
isteyen istediği yemekten yer. Masada yemek yeme alışkanlığı
görülmemektedir. Yemek, yere serilen muşambadan sofralıklar üzerinde, yere
bağdaş kurularak yenir. Sofraya önce yaşlılar sonra da evin diğer fertleri
oturur. Ailenin kalabalığına göre tüm aile fertleri bir arada yiyebildiği
gibi, önce erkeklerin sonrada kadın ve çocukların birlikte yedikleri de
olur. Misafir bulunan durumlarda da sofraya önce erkekler oturur sonrada
sofra kadın ve çocuklar için evin başka bir odasına götürülür. Yemekler
ayni kaptan yenir, eksildikçe ilave edilir. Bu durum sofraya oturanlar
doyuncaya kadar devam eder. Ekmek her zaman ihtiyaçtan fazla konur.
Yemekte bıçak kullanma alışkanlığı görülmemektedir. Sofrada misafir varsa
ev sahibi misafir çekilmeden doysa bile sofradan çekilmez.misafire eslik
eder. Sofra kalktıktan hemen sonra semaver getirilerek çay
içilir. |
ERKEK
ELBİSELERİ |
Hakkari ve çevresinin kendine
has elbiseleri vardır. Bunların basında “seli sepik” gelir. Seli sepik en
iyi cins yönden yapılmış desenli ve renkli elbiselerdir. Tiyar isi ve
Şirnak isi diye tanımlanan seli sepikler çevrede dokunmaktadır. Bu
elbiselerden daha çok Hakkari ilinin güney vebati kesiminde daha çok
dokunmaktadır.il merkezinde ve diğer yerlerde özel günlerinde pek
giyilmemektedir.
Seli sepiklerin üstüne saldan
(kuşak) kuzu yönünden yapılmış “kerik” denilen kolsuz çepkenler giyilir,
iç giysi olarak da renkli kadife veya basma gömlek , hassadan yapılmış uzun
külot giyilir. Gömlek kollarında “levendi” denilen parçalar sarkıtılır.
Levendiler bilek üstüne sarılır. Is yaparken de düğümlenerek boyun
arkasına atılır. Oyun oynanırken de aşağıya doğru sarkıtılır.
Başlık olarak da bir çeşit sarık bağlanır. “cemadani” denilen büyükçe mendil bu
sarığa usulca bağlanır.
Ayaklarda yün sas denilen çorap gibi püsküllü, desenli tuzluklar giyilir.
Ayakkabı olarak da kisin keçi kılından yapılmış “resik” yazın tabanı lastik
kenarları örme yünden yapılmış bir çeşit pabuç giyilir.
|
|
AİLE
YAPISI |
Aile yapısı değişik kuşakların
birlikte oturduğu üretim ve tüketim birliği ve ortak yapı mülkiyet taşıyan
bir çeşit aile yapısıdır. Aile büyük anne ve büyük babanın otoritesi
altındadır.
Büyük anne, büyük baba, erkek
çocukları, onların eşleri ve çocukları yani üç neslin ayni çatı altında
yasadığı geniş aile biçimidir. Tarım ve hayvancılıkla özdeşleşen bu aile
tipi yerine fertlerin ekonomik bağımsızlıklarını kazanmaları istikametinde
anne, anne baba ve çocuklarından oluşan çekirdek aile tipine
devretmektedir. Anne-baba evine bitişik konutuna yakın bir ev açarak
yasarlar.
|
AŞİRET
YAPISI |
Toplumsal yapı içerisinde hakim
olan aşiret, ferdi ilişkilerin yanında grup ilişkilerinin de ortaya
çıkmasına neden olmuştur. Aşiret bağı kimi zaman aileleri hatta köy
sınırlarını asarak toplumsal gruplaşmayı sağlayan bir bağ oluşturmaktadır.
Aşiret içindeki aileler mensubiyet duygusuyla kendilerini aşirete bağlı
hissederler. Aşiret kavramı ayni soydan gelme inancı ile kurulmuştur.
ilimiz sosyoekonomik yapısı, yardımlaşma ve dayanışmayı gerektirdiği için
,zaman içinde ayni insanları bir arada tutma, birbirini koruyup kollama
zorunluluğunu getirmiştir. Her aşireti büyütülmüş bir aile profiline
benzetebiliriz. Her aşiretin bir soy ağacı vardır. Aşiretin başında
"ağa" denilen aşiretin ileri gelenlerinden biri bulunur. Aşiret fertleri
üzerinde mutlak yetkiye sahiptir. Aşiret fertleri arasında herhangi bir
anlaşmazlık olduğunda ağanın hakemliğine başvurulur. Ağa hem kendi aşiret
fertleri hem de başka aşiret fertleri nezdinde saygın bir yere sahiptir.
Yörede iki belli başlı aşiret vardır biri Ertuşi diğeri
Pinyanişi'dir.
|
ÖLÜMLE
İLGİLİ
ADETLER |
Cuma gecesi ile mübarek gün ve
gecelerde, ölenin iyi kol olduğuna inanılır ve bu gece veya günün bitimine
kadar kabir azabına uğramayacağına inanılır. Ölü, İslam inançlarına göre
yıkanarak kefenlenir ve cenaze namazı kılınır. Cenaze namazı ölünün evinde
olduğu gibi cami veya kabristanda da kılınabilir. Cenaze il ve ilçe
merkezlerinde tabutla gömüldüğü gibi tabutsuzda gömülebilir. Köy yerinde
tabutsuz gömme yaygındır. Cenazeyi bekletme gibi bir adet yoktur ayni gün
içinde defin edilmeye gayret edilir. Bir yanda ölü yıkanırken diğer yanda
mezarı kazınır ve defne hazır hale getirilir. Yörede “mezar kazıcıları “
diye bir tabir yoktur. Mezar kazma isine cenazenin yakınları ve
hayırseverler katılır. Ölü öldüğünde cami minaresinde sala verilerek
duyurulur. Ölü mezarlığın uzaklığına göre ya yakınlarının omuzlarında yada
cenaze arabasıyla mezarlığa götürülür. Okunan yasin ve dualarla kabre
konulur. Ölüye son görev olarak herkes ölünün özerine birkaç kürek toprak
sermek için birbiri ile yarışır. Kürekler elden ele değişirken yere
bırakılır diğer kişi yerden kaldırıp toprak atar. Mezar toprakla
kapatıldıktan sonra “talk in” okunur. Ölünün maddi durumu iyi ise başına
bir çadır kurulur. Bu çadırda Cuma günün akşamına kadar hatimler
indirilir. Üç gün süreyle her gün ikindi namazını müteakip mezar ziyaret
edilerek yasin ve dualar okunur.
Ölü evinde üç gün boyunca yas
tutulur. Yas boyunca ölü yakınları akrabaları tarafından davet edilirler. Bu
davetler her öğün bir evde olacak şekilde düzenlenir. Taziyelerini
bildirmek isteyenler erkeklerin bulunduğu eve giderek taziyelerini
iletirler. Kadınlarda cenaze evine giderek taziyelerini kadınlara
bildirirler. Kadınlara taziyeye sadece yaşlı kadınların gitmesi adettir.
Taziyede önce bir fatiha okunur, sonrada ölü yakınlarına başsağlığı ve
sabır dilekleri iletilir. Başsağlığı fazla katılımla gerçekleştiği için
fazla izdihama sebep vermemek için ziyaretler kısa sürer. Şerbet
içildikten sonra tekrar fatiha okunur sabır ve metanet dilekleri ile
müsaade alınarak kalkılır.
Yas süresince ölünün yakınları
taziyede oturarak gelen taziyeleri kabul ederler. Bu zaman zarfında
erkekler sakal tıraşı olmazlar. Kadınlar da ölüm anında üzerlerinde
bulunan elbise ile dururlar, elbiselerini değiştirmezler... Vakit
yemekleri için yakın komşu evlerden yapılıp getirilirken erkeklere davetli
oldukları evde ikram edilir. Hafta dolduğunda ise cenaze evinde kurban
kesilerek bir kısmı yemek yapılarak cenaze ve taziyeye katılarak ikram
edilir, bir kısmı da konu komşuya dağıtılır. Bu ölmüşlerini hayırla yad
etmek ve onlar için hayır anlamına gelir bunun dışında Cuma akşamı ve
mübarek günlerde kabri ziyaret edilir, yasinler ve dualar okunur sadakalar
dağıtılır ve kırk gün dolunca da kazanlar dolusu un helvası yapılarak
ekmekle birlikte bütün konu komşulara dağıtılır.
|
MEVLİT ADETLERİ
|
İlimizde mevlit töreni
niyetinden yapılışına kadar diğer yörelerimizden farklı bir özellik
gösterir. Düzenlenen mevlitler perşembeyi cumaya bağlayan gece veya diğer
mübarek kandil gecelerine denk getirilerek yapılmaya çalışılır.
Mevlit Hakkâri’de sosyal
hayatin bir parçası haline gelmiştir. İlde mevlit törenleri “mevlit
daveti” veya “mevlit yemeği” adıyla da bilinmektedir. Böyle bilinmesinin
sebebi mevlitlerin cami yerine evlerde yapılması, yemekli olması ve davet
üzerine katılmasıdır. Önemli bir gün anısından çok daha önce tutulan bir
niyete dayanılarak yapılan adak üzerine yapılır. Herhangi bir niyetin
gerçekleşmesi için düzenlenen mevlitler yukarıda da bahis edildiği gibi
mübarek bir geceye denk getirilir. Mevlidi düzenleyen kişi gündüz konu
komşularını davet eder, davete icabet eden davetlilere önce yemek ikram
edilir sonra da mevlit mahalle veya köy imamı tarafından okunur. Bu esnada
mevlit okunan odanın ortasına da mevlit bitiminde misafirlere ikram
edilmek özere, şerbet, tepsiler içinde ceviz, şekerleme, kuru üzüm,
bisküvi,mevlitlik çerezler ile pirinç ,tuz vb. gıda maddeleri konur. Buhur
da tüttürülerek odanın buhur kokusuyla süslenmeni sağlanır. Mevlit
bitiminde şerbetler ve mevlitlik çerezler dağıtılır. Çay ikramından sonra
da davetliler “Allah kabul etsin” niyazında bulunarak
dağılırlar.
|
ZOMA (YAYLA) YASANTISI |
Zoma yaşantısı Hakkari de
yaşamın en güzel halkalarından birini oluşturur. Yayla denince tatil ve
dinlenme tesisleri ile kurulur. Yüksek rakımlı yaylalar akla gelir.
Hakkari de yayla denince hayvancılık akla gelir. Rençperlik akla gelir,
göçebe hayati akla gelir. Yörenin iklim ve coğrafi yapısının zorlamasıyla
hayvancılıkla uğrasan insanlar ilk baharın gelmesiyle hayvanlarına daha
iyi bir otlak ve sulu alanlar bulabilmek ve neticede daha bol süt, peynir,
yün vb. ürünler alabilmek maksadıyla yaylalara çıkmaktadırlar. Bu bakımdan
Hakkari de yayla yaşantısı denilince tatil ve dinlenme değil de is ve as
akla gelir. Kavram karşılığına meydan vermemek için aslında buna zoma
yaşantısı demek daha doğru bir tanımlama olur.
Yörede ilk baharın gelmesiyle
zoma ya çıkılır. Sonbaharın soğuk günlerinin başlamasıyla tekrar yerleşim
yerlerine dönülür. Bu zaman zarfında üç ayrı mekan da zoma kurulur. Mayıs
ayinin başında haziran ayinin ortalarına kadar süren kısmına ilkbahar
yaylası, haziran ortasında eylül ortalarına kadar süren yaylaya yaz
yaylası, eylül ortalarında ekim sonuna kadar süren yaylaya da sonbahar
yaylası denir. İlkbahar yaylası yerleşim yerine yakın mezralarda veya
otlak meralarda kurulur. Yayla yaşamının bu bölümünün en belirgin vasfı
otlu peynir üretimine ağırlık verilmesidir. Yaz yaylası köyden uzak
dorukları karla kaplı dağ eteklerine veya yine yer yer karla kaplı yüksek
platolara kurulur. Yaz yaylasın da kara çadırlar kar birikintileri
içindedir. Yaz ortasında ilkbahar serinliği yaşanır. Buralarda güzelliği
veya renkliliği itibari ile diğer iki yayla yerinde daha canlı ve
coşkuludur. Kuzu kırpma senliği bu yaylada gerçekleştirilir. Tereyağı
üretimi ile yün yapağı ve keçi kili yine yaz yaylasında kırpılır. Yüksek
kesimler soğumaya başlayınca zoma da kiler tekrar göç yolunu tutar. Köye
yakın mezralar da vadi yataklarına konarlar. Konan yeni yere sonbahar
yaylası denir. Bu nevi köye dönüş hazırlığıdır. Sonbahar yaylasında
“teremast” denilen kışlık yoğurt yapılır.”koç katimi” şenliği de bu
yaylada gerçekleştirilir.
Zoma, yukarıda da bahis edildiği
gibi sürekli kalınan değil hayvanların bakimi ve görünümünü sağlamak ve
daha fazla ürün elde etmek gayesiyle insanimizin kurduğu geçici yerleşim
yeridir. Zomada tatil yaylalarında olduğu gibi yazlık evler yoktur. Yöre
insaninin elemeği göz nuruyla keçi kılından dokunmuş kara çadırlar vardır.
Çadır ağaçtan yapılmış dikmelere oturtulmakta ve kenarlarından da
kazıklara bağlanmaktadır. Çadırın kenarlarına ”çit” denilen veya ağaçtan
yapılmış örgüler konur. Çadırın içi yine çit ve sicimle ortadan ikiye
bölünür. Bir bölümü misafirler ve normal zamanlarda oturma yeri olarak
kollanılırken ikinci yerde mutfak ve duşluk yer olarak kullanılır. Mutfak
bölümünün ön tarafı ağaç dalları ve taslarla kapatılırken oturma bölümünün
önü “çit” ve sicimle kapatılır. Kim zamanda havadar olsun diye açık
bırakılır. Zomalarda elektrik yoktur. Çadırlar gaz feneriyle aydınlatılır.
Yakacak olarak da tezek kollanılır. Aile fertlerinden koyun ve diğer
hayvanların bakımını yapacak genç kadın ve genç delikanlılar zomaya
çıkarken,bağ ve bahçelerin bakım ve görünümünü yapan yaşlılar ile kışlık
ot biçen yetişkin erkekler köyde kalır. Zoma yaşantısında kadının
görevleri çok ağırdır. Koyun sağmak peynir, tereyağı yapmak,yoğurt yapmak
,mutat ev islerini yapmak hep kadının görevleri arasındadır. Erkeklerde
çadırların kurulup sökülmesi,koyun otlama, yönlerin kırpılması kışlık otun
biçilmesi ve köye taşınması, hayvan ürünlerinin nakil ve satılması zomanin
emniyet ve güvenliğinin sağlanması görevleri arasındadır.
Zoma yaşantısı otantik yanını kullanılan deri tulumlar
oluşturur. Sağılan sütün taşınmasında ve yapılan tereyağı saklanmasında, tutulan peynirin
saklanmasında, kuru gıda ve
bakliyatın saklanmasında kullanılan tulumlar bunun en güzel örnekleridir.
Bilindiği tulumlar önü yarılmadan bütün olarak yüzülmüş koyun, keçi veya
büyük bas hayvan derisinden yapılır. Yörede tulumlar işlevlerine göre halk
arasında değişik isimler alırlar. Keçi derisinden yapılan ve sağılan
sütlerin zomaya taşınmasında kullanılanlara “mesk”, koyun derisinden
yapılan ve tereyağı, peynir gibi ürünlerinin saklanmasında kullanılanlara
da “pist”, bakliyat ve kuru gıdanın saklanmasında kullanılanlara da
“hinban” adi verilir. Büyükbaş hayvanların derisinden yapılan ve içinde
yoğurdun çırpılarak tereyağı elde edilmesin de kullanılanlara da
“mesk”(yayik) adi verilir. Tulumların belirgin vasfı hayvansal ürünlerin
içinde uzun süre bozulmadan saklanabilmesi ve özelliğinden hiç bir şey
kaybetmemesidir. Bunun yanında tulumların hazırlanış sekli başlı başına
bir sanat harikasıdır.
|
ASKERE
UĞURLAMA |
Askere gidecek asker adayları gidişe
yakın konu komşuları tarafından davet edilir, yemek ikram edilir.
Son gece asker evinde toplanır. Askerlik hatıraları anlatılır.
Asker adaylarına moral ve cesaret vermeye çalışılır. Ertesi gün de
yolcu etmeye çalışılır. Halaylar tutulur, askere yakın akrabaları
tarafından askere harçlık verilir. |
İMECE
|
Buğday ve ot biçmede, ev ve
bina inşalarında köylüler hep birlikte birbirlerinin yardımına koşarlar.
Darda kalanı dardan kurtarmak için birlik ve beraberlik içerisinde
birbirlerine yardim ederler. Yörede halk dilinde buna “zibare”
denir. |
MİSAFİRLİK |
Yörede aileler arası, uzak
yoldan gelip yatıya kalma birde ölüm ve benzeri durumlarda görülenler
olmak üzere üç çeşit misafirlik görülür.
Aile ziyaretleri çoğu zaman ani
ve habersiz yapılır. Bu hareket karşılıklı muhabbet ve samimiyetten
kaynaklanır. Eve gelen misafirlere yemek vakti ise mutlaka yemek ve çay
ikram edilir. Yemek vakti dışında çay ve beraberinde hafif yiyecekler
ikram edilir. Bu ikramlar içerisinde en meşhur olanı petek bal, ceviz içi
ve çayın birlikte ikram edilmesidir. Misafirliklerde çay ikramının en
çarpıcı yani çay içildikten sonra “yeter” anlamında bardağın
devrilmesidir. Bardak devrilmediği müddetçe çay devamlı olarak gelir.
Devrildikten sonrada “hatir çayı” denilen son bir çay daha
gelir.
Ilve ilçe merkezlerinden köye
veya köyden il ve ilçe merkezlerine yolculuğa çıkılınca yolun uzaklığından
veya herhangi bir sebepten ötürü menziline varamayanlar yol
güzergahlarındaki köy evlerinde misafir edilirler. Çoğu zaman da il ve
ilçe merkezlerine is takibi veya başka bir nedenle gelen köylülerin işlerini bitirip dönememeleri durumunda
şehirdeki akrabalarına veya
yakınlarına misafir olmaları seklinde görülür. Şehirde akrabaları
olanların otele veya lokantaya gitmesi yadırganır, hoş görülmez.
Her evde “misafir odası” adıyla dayanıp döşenen bir oda mutlaka
vardır. Gelen misafirler burada ağırlanır,
yatıya kalırlarsa bu odada yatırılır. Ev sahibi misafirlerine her zaman ve
güler yüzlü davranır. Misafirlerin yanında muziplik ve yaramazlık yapan
çocuğunu dahi misafirlere saygısızlık olmasın diye dövüp
azarlamaz.
Normal misafirliklerin dışında
kalan ölüm ve askere gitme, düğün gibi vesilelerle davet seklinde
gerçeklesen misafirliklerde görülür. Ev sahibi misafirlerine ikram da ve
saygıda kusur etmemek için büyük çaba harcar, misafirlerine saygıdan
misafir odasının kapısı eşiğinde dizleri üstünde emirber nefer gibi bekler
misafirleri kapıda karşılar ve misafirler izin alıp kalkınca da onlardan
önce davranarak ayakkabılarını koyar ve dış kapıya kadar eslik
eder.
|
|