Çocuktuk... Hiç büyümeyecekmişçesine yaşadık hayatı.. Özümseyerek.. Yaşadığımızın farkına vararak.. Bir yanı hep özlemlere de dayansa, iğreti dursa da hep bir yanı, tozpembe sevdalarla bezenmiş masalımsı bir dünyamız vardı. Bir de bizi hep ayakta tutan, yüzümüze gülücükler konduran, hayatı yaşanılabilir kılan umutlarımız…
Özlemlerimiz akıp giderken avuçlarımızın arasından, kimse ansızın büyüyeceğimizi söylemedi bize… Öylesine çabuk, öylesine hızlı büyüdük ki biz geride, ne almayı o en çok düşlediğimiz mavi bisiklet, ne de çokluğuyla övünüp durduğumuz rengârenk misketlerimiz kaldı… Unutuverdik sanki bir anda ezbere bildiğimiz tüm masalları. O hayal ile düş arası ilk yürek burkuntularımızı, tokat yemeden döktüğümüz ilk gözyaşlarımızı… Aşkın kulakları sağırdı.. Ya da biz ona duyurabilecek kadar yükseltemedik sesimizi…
“ İnsanlar kocaman adamlar gibi konuşan, küçücük çocuklardır aslında ” diyor şair.. ona hak vermemek elde değil.. Kocaman adamlar gibi konuşan küçücük çocuklarız aslında.. Bir farkla ki, artık yaşam deyince ışıldamıyor hiçbirimizin gözbebekleri.. Hayat deyince bir volkan tutuşmuyor, bir orman yanmıyor yüreklerimizde… Aşk deyince sarsılmıyor vücudumuz, bir bitimsiz alev yanmıyor kalbimizde.. Coşkun bir ırmak gibi değil artık damarlarımızda devinip duran kan… En azından sonunun hiç de bize anlatılanlar gibi olmadığını biliyoruz masalların…
Ah masallar… Hani o sonları hep “ sonsuza dek mutlu yaşamışlar…” diye biten çocuksu hikâyeler… Çok şey kazandırdılar bize, bir o kadarını da çaldılar çocukluğumuzdan… Masallardan öteye acımasız bir hayat kaldı ellerimizde… Acımasız ve insafsız… İnsanların sonsuza kadar mutlu yaşayamadıklarını çok sonra, büyüyünce, öğrendik… Aslında hiç yaşamamışlardı o bize anlatılanlar… Ne Fareli Köyün Kavalcısı, ne Küçük Prenses, ne de El-Romano, Sindrella…
“ Sakın çocukluk edip de büyüme yavrum ” demişti oysa Fatih amcamız bir zamanlar… Söyler misin Şimdi “ Türkü Baba ” büyümemek mümkün mü? Hep çocuk kalmak elinde mi insanın…
Bir şeyler yarım kalıyor hep.. Bir yanımız boşlukta... Soluyor renklerin rengi, kuşlar uçmuyor, kelebekler konmuyor artık sıtmalanan yüreklerimize… Gözlerimiz daha nemli, gözyaşlarımız daha çok isyankâr şimdi…
Hani verseler rüyalarımızı bir an.. O çocuksu, o saf, o tertemiz haliyle… Sımsıkı yumup gözlerimizi dünyaya.. Uyusak bir nebzecik.. Daha mutlu uyanırdık o zaman biliyorum…
Umut dolu… Hayat dolu… Aşk dolu…
“ Son insan yürüyor Tut elimden kaçalım Bizi kimseler görmesin Arayanlar bulmasın Tren duvarları sarsmasın Yürek bu kadar hızlı çarpmasın Kan böylesine hızlı akmasın —Aşkın kulakları sağır Sesi boğuk olmasın…” |