ROZA_
[Üye Ara] [Son 24 Saat] [Üye Ol]
ROZA_ Üye Profili  
Doğum Yeri:
Bulunduğu İl:
Yaş:
İşi:
M.Hali:Bekar
2.profil
resmi yok
Bilgileri Değiştir

Mesaj Yaz

Kayan Mesaj Yaz

Şikayet Et

Bazen vazgeçmek gerekir bazı şeylerden, Alışkanlıklardan, vurdun duymaz insanlardan, Kopmak gerekir kördüğüm olmuş bağlardan, Çekip gitmek gerekir ansızın, haber vermeden, Minnet etmeden, geriye dönmeden gitmek gerekir, Silgi kullanmadan, üzerini karalamadan, Hiç düşünmeden kağıdı bir kibritle yakmak, Kendine yeni bir yol çizmek gerekir, Yeni olan, her zaman iyidir...

Üyelik Tarihi: 17.01.2008 (16 yıl 9 ay 1 gün)
Yazan
KUM gibi .
Tarih:
02.09.2010 17:07:12
Sil
 
Adı Tekoşin.. Kara gözlü gerilla kız.. O geldiği yerlere geri gidiyordu. Özlemlerine, düşlerine yani ´´Dersim bir sevdadır´´ dediği sevdasına gidiyordu. Bense sadece adını duyduğum bir yere gidiyordum. Ayrı yollarda ter döküyorduk, ama hepsi aynı nehre akıyordu. Bir hayat vardı, birileri vardı çok uzaklarda. Bu hayat ve bu hayatın insanları birer sır yumağıydı önümüzde. Neredeydi, hangi zamandaydı, kaçıncı zamandaydı, kimler vardı bu hayatta bilemeden, oralara, onlara ulaşmanın heyecanı ile iz sürdük. Düşlerimiz bu hayat, hayatımız bu düşler olmuştu. Bu hayatın içinden isimler duyardık, hiç yüzünü görmediğimiz. Sonra o yüzler bütün o hayat olurdu peşinden koştuğumuz. Bu hayatın izini süren herkesin yüreğinde, düşlerinde böyle bir yüz olmuştur. Belki de onlardı izini sürdüğümüz o hayatın kendisi. Onların olduğu ama bizim bilmediğimiz, gece olup kaybolan, kuş olup uçan, ne zaman nerde olacağı bilinmeyen bu hayatın ve yüzlerin bildik, içinde olduğumuz, tanıdık olduğumuz hayattan farklı olduğu kesindi. Tıpkı düşler gibi, elinden tutamadığımız, dokunamadığımız ama bizi terk etmeyen düşlerimiz gibi. İşte bu hayatın izini sürdüğüm yıllarda benim de hiç görmediğim ama tanıdık bir yüz vardı artık. Belli belirsiz bir sohbetin içinde fısıldanan ismini duymuştum. Onun düşlerime girmesi için bu yetmişti. İşte o yüzle karşılaşma anımızı, sonra birlikte yürüyeceğimiz yolları, iz süreceğimiz hayatın sesini dinleyeceğimiz sessizliği düşleyip adımladım yolları. Gözlerinin rengini bilmiyordum ama hangi renkte düşünsem yakışırdı o gözlere. Ülke olurdu o gözler. Yıllar sonra, yollar sonra sınırına varmıştım o hayatın. Ya da sınırına ulaştığımı sanmıştım. Daha öncesinde arkamda koca bir ordu edasıyla yürüyen bir komutan gibiydim. Ama sınırına yaklaştığımda herkes sanki beni bırakıp gitmişti. Ve ben yapayalnız yürüyordum o hayatın içinden. Çok olabilmek için önce yalnız kalmayı bilmeliydi insan. Belki de bu hayatın bana sunduğu ilk sınav buydu. İçinden çıkıp geldiğim hayatın hiçbir yasası işlemiyordu artık. Bu yalnızlık ya beni sınırında vazgeçirecekti ya da tüm gücümle kapısını aralayacak ve içine girecektim bu hayatın. Yalnız ve çok olmayı bilerek.. Ama hâlâ düşlerim benimleydi. Hâlâ yüreğimde her renkte bir gerilla yüzü vardı. Bir genç kız vardı yanı başımda. Hâlâ dokunamadığım, ama benimle olan bir gerilla kız.. İlk yüzler, ilk sesler, ilk yemekler, ilk düşmeler, ilk yorulmalar başlamıştı. Ve ben hâlâ yürüyordum. Kaynak: Bydigi Forum http://www.bydigi.net/hikayeler-denemeler/312225-duslerimin-kara-gozlu-kizi-tekosin.html#post2263864 Demek ki yürüyebiliyordum. Onlarca yüz görmüştüm ama onu daha görememiştim. Hayat bir sürpriz yapacaktı ikimize de, yapmalıydı. Aradan dört ay geçmişti. Yeni savaşçılar kampından çıkmış, kadro okuluna geçmiştim. Yeni savaşçılar devresinde herkes biraz birbirine benziyordu. Herkes yenisiydi bu hayatın. Herkes daha yolun çok çok başındaydı. Yıllara vurulacaksa eğer bir hayatın hesabı bu böyleydi. Sonra kadro okulunda gördüklerim biraz daha bu hayatın yıllarını biriktirerek yürüyenlerdi. Eski arkadaşlar diyorduk, hayatın eskisinin olmayacağını bilmeden. İlk günümü onları tanımayla geçiriyordum. Sonra bir grup arkadaşın Dersim´den geldiğini duyduğumda sanki birileri elimden tutmuş beni onlara doğru götürüyordu. Beni onlara doğru çeken şeyin hayatın bana sakladığı sürprizin ta kendisi olduğunu sonra anlayacaktım. Hepsinin üzerindeki elbiseler yırtılmıştı. Çok yol kat etmişlerdi belliydi. Zayıflamış ve yorulmuşlardı. Bırakıp gelmişlerdi oraları. Biraz şaşkın etraflarına bakıp duruyorlardı. Sıcak bir çay sohbeti herkesi sarmıştı. Ama hâlâ uzaklardaydı bakışları. Sonra bir çift esmer göz karşılıyor oturduğum yerden beni. Soruyorum, oraları, kalanları, ne zaman yola çıktıklarını. O da sıkılmadan ama her anlatışta özleyerek anlatıyor bana.. Adı Tekoşin.. Kara gözlü gerilla kız.. Dersimli.. Dersim bana bir şeyler söylüyor, beni ona daha çok yakınlaştırıyor. Sorularım biraz daha çoğalıyor. Sonra adını duyduğum ama kendisini hiç görmediğim düşlerimin gerilla kızının karşımda oturduğunu anlıyorum. Bakıyorum, ama neden öyle şaşırdığımı, sevindiğimi anlamıyor. Az önce sarıldığım, günlerin, ayların, hayatların özlemleri ile terlemiş olan sıcak beden düşlerimdeki gerilla kızıymış. Yani düşlerime sarılmıştım. Düşlerim bana sarılmıştı, kimseler bilmeden, kimseler görmeden.. Dört ay boyunca aynı mekanın havasını soluduk. Ona hiç düşlerimden bahsetmedim. Hem bir düş nasıl anlatılırdı, ya da anlatılabilir miydi? Bilmiyordum. Hala da bilmiyorum. Ama öyle kalsın, düşlerim de onun gibi içimde bir sır gibi kalsın, kimse dokunmasın istedim. Aylar sonra aynı hayatın ayrı yollarından, ayrı yerlere doğru yol almıştık. O geldiği yerlere geri gidiyordu. Bıraktıklarına, özlemlerine, düşlerine yani ´´Dersim bir sevdadır´´ dediği sevdasına gidiyordu. Bense sadece adını duyduğum bir yere gidiyordum. Ben Zağroslara, o Dersim´e gidiyordu. Ayrı yollarda ter döküyorduk, ama hepsi aynı nehre akıyordu. Benim için birçok ilkin de yeri olacaktı Zağros.. O beni götürmemişti, ama ben onun ellerinden tutmuş kendimle götürüyordum. Her Dersim adını duyduğumda birlikte seviniyorduk. Dersim´den gelen eylem haberleriyle birlikte coşuyorduk. Onunla yol alıyordum ülkemin dağlarında. Kaynak: Bydigi Forum http://www.bydigi.net/showthread.php?p=2263864 O bir zamanlar bana uzak olan hayat birlikte büyütüyordu bizi. Düşlerim büyüyordu, ben büyüyordum. Bir Ağustos´ta düşlerimin esmer, zeytin gözlü kızının vurulduğunu duydum. Ama düşlere kurşun işlemiyordu. Ve şimdi düşlerimin yaşayan tarafında büyütüyorum bu gerilla kızın gülen yüzünü. Düşlerimin çocuk masumiyetinde yok ediyorum ölümleri. Adı Tekoşin olan, adı Sorxwin olan, adı Yıldız olan, adı Adar olan ve adını, gözlerinin rengini bilmediğim binlerce gerilla kızın düşlerinde dokunuyorum düşlerime...! K€K€ YOLDAŞ
Yazan
roza_
Tarih:
07.03.2009 00:27:18
Sil
 
Hayatın anlam çığlıklarında boğulduğunu hissettiğinde insan. Yalnızlık çekmek ister. Oysa o insan, koca kentleri metropol şehirleri sırf yalnızlık çekmeyeyim diye kurarda. An gelir daralır, bunalır, yalnızlığı, sessizliği özler her ne hikmetse işte. Her şeyi unutmak ister adından gayri hiç bir şey hatırlamamak için kaçar durur. Ayakları üzerinde duramazda insan, uzanmak ister, katlettiği umursuzca maffettiği yeşilliklere, çimenlere uzanmak ister. Neden dir bilinmez ama insan, aslında insanlığını özler o an işte.... Kuş olup uçmak ister, sırf özgürlük namına. Oysa kendi özgürlüğünü kendi istememiştir aslında. Özgür olmayayım diye tercih etmemişmidir, barışa karşın savaşı... Oysa ‘’Yalnızlık görkemli değil’’ diye uğraş verir de insan... Çürütür bedenini ruhunu da sırf görkemli olsun yaşamım diye... Oysa çölleri yeşerten insan, o insan değildir artık. O yeşeren doğanın katlini vacip kılıp. Katlederken doğayı, kendini katlettiğinin farkında bile değildir. Zaman tükenince avuçlarında, yeşile hasret kalınca gözleri, kentlerin acımasız hayatı basınca omuzlarına. Nedense kuş olmak gelir hepsinin hatırına... Oysa kimse sormaz o kuşa, kuş olabilirmiyim, senin derdinde varmıdır aceba ey kuş diye... İşte o vakit kuşlarında nice tutsak eyvahları vardır da, bilinmez, sorulmaz her nedense. Yine o insan değilmidir. Sesi güzel diye tutsak eden bülbülü? Kendinde göremeyince doğanın ahenkli renklerini. Bulur en güzel renkli kuşları tutsak ederde, an gelir kuş olmak ister işte. En sevilmeyen bitkidir belkide kaktüs. Oysa kaktüsde çiçeğin şahı vardır. Sırf dikeni var diye düşman olur insan kırmızı güle de. Sonra hasret kalınca özlenen sevgiliye, gülün dikenini unuturda, sevdiğine sevgisini dikenli gülle ifade eder yine... Ölümle yaşam arasında gider gelir insan. Belleğini her yokladığında korkar ölümden ama sorsan kimseye bırakmaz cennetide. Oysa ölmeden gidilmiyor maalesef cennete. Sorgusuzca asar bazen düşlerinide, sonra kızar niye ben düş görmüyorum diye. Ruhlar kirlenince kanalizasyon borularının, atık suların içinde. Kendini özler insan, kendinide bulamaz her nedense.yalnızlık Allah a mahsus derde insan. Çığlık çığlığa kalınca yürekler yalnızlığı ister insan, sadece kendi kendiyle. Muhabbet etmeyi unutur insan, takılınca kitle iletişim ağına. Sonra kahreder umursuzca ‘’Nerde o eski muhabbetler’’ diye. O sıcacık muhabbetleri katlederken insan kendilerini katlettiklerini yine kitle iletişim ağından öğrenirlerde, sorgulamazlar hiç nedense? Herşeyin çürüdüğüne dair fikir beyan ederlerde insan. Bu çürüyüş nedendir diye sormaz kimse. Nerede son bulur, kelimelere yüklenen anlamlar bilinmez... Bilinen, herşeyin çürüdüğüdür. Herşeyin içindeki insanın çürüyüşü yani. Sessizce yavaş yavaş bir çürüyüş bu hissedilmekte, ama anlam verilememekte... Su çürümedikçe hayat devam etmekte, ne zaman ki su çürüdü. Çürüme, bitmiştir o an işte...

| Bu üyeye mesaj yaz | Bu üyenin yazdığı mesajlar | Üye olmak istiyorum | Son 24 saat |

Not: Sitemizde ahlak dışı, yasa dışı ve siyasi içerikli nick ve resimler kullanmak yasaktır. Bu sayfada bu tür bir içerik bulunuyorsa lütfen bu formu kullanarak bize bildiriniz.



Hızlı Erişim:
counter
101 İndir Okey İndir Okey 101